
Müzik setinden Selâhattin Pınar‘ın sesi yükseliyordu “Gecenin matemini…”
– Amcanız bu şarkıyı kime yaptı?
Altın Pınar, bir süre sustu. Sonra, müziğin sesini kıstı. Ve döküldü:
Selâhattin amcamın babası Sadık bey, Osmanlı Meclisi Mebusanı’ndaydı. Milletvekili ve İstanbul Üniversitesi’nde hocaydı. Bir gün ona sormuşlar:
– Oğlunuz Selâhattin bey nasıl?
“Selâhattin çalgıcı oldu” cevabını vermiş. Bunu duyan Selâhattin Pınar, tepki göstermiş:
– Rica ederim beybabacığım. Ben çalgıcı değil, sanatçıyım.
Babasının yanıtı:
– Hastir!
Selâahattin Pınar:
– Beybabacığım bir gün siz benim adımla anılmaya başlayacaksınız. Herkes sizi Selâhattin Pınar’ın babası olarak hatırlayacak.
Ve kopuş o kopuş. Hiç konuşmamışlar. İki inatçı keçi, dargın öldüler.
Seneler sonra bir akşam. Amcam ile babam beraberlerken. Kapı çalınır. Gelen, Atatürk‘ün yâveridir.
– Beybabanız….
Başyaver, sözün gerisini getiremez, gözleri yaşarır. Amcam ve babam “babalarının öldüğünü” anlarlar. Amcam der ki:
– Yalnız kalmak istiyorum.
Yaver gider. Babam da gitmek isteyince. Amcam “Hüsamettin!” der,
– Sen kal… Böyle bir gecede yanımda sadece seni istiyorum.
Sabaha kadar karşılıklı ağlarlar. Ve gün ağarırken, işte bu şarkı doğar: “Gecenin mâtemini aşkıma örtüp sarayım, gittin artık seni ben nerde bulup, nasıl ağlayayım?” Kaynak: arsiv.sabah.com.tr