Lâtif Ağa

Lâtif Ağa, osmanlı Sarayı içinde, idari fonksiyonunun yanı sıra ilim, kültür ve sanat akademisi vasfında olan Enderun’da yetişti ve Enderun’un en önemli Musiki Hocaları arasında sayılmaktadır. Enderun ve Mevlevihaneler tarih boyunca Türk musikisinin en büyük terennüm merkezleri olmuştur.

Topkapı sarayı Hümayunu’ndaki Enderun’da musikinin yalnız din dışı olanı öğretilmiş, dini musiki bilhassa Mevlevi hanelerde ve diğer tekkelerde icra edilerek öğrenilmiştir.

Enderun’da dini vazife alanlara daha çok “Efendi”, din dışı vazife alanlara da “Ağa” unvanı ve rütbesi verilmiştir. Ağa’lık rütbesi ise, sancak beyliğine eş ve zaman içinde tuğ veya tüm generallik ayarında kabul edilmiştir.

Enderun, 1826 yılında başlayan II. Mahmud inkılâpları içinde 1833 yılında kaldırıldı, yerine mızıkayı Hümayun kuruldu. Faaliyetlerine hükümdarın taşınmasıyla birlikte Dolmabahçe Sarayında Batı müziği ve ince saz – Türk müziği alanlarında ayrı, ayrı devam etti. Bazen de her iki müzik türüne devam eden müzisyenler yetişti. Bu dönem de batı tarzındaki nota sistemi kesin olarak musiki hayâtımıza girdi.

1815 – 1885 yılları arasında yaşayan Lâtif Ağa, Mızıkayı Hümayun şefi Kanûnî Mehmet Bey‘in hocasıdır. Lâtif Ağa’nın diğer talebeleri arasında, devrin önemli musikişinasları, Tanburi Ali Efendi, İsmail Hakkı Bey, Medeni Aziz Efendi ve Guatelli Paşa önde gelenleridir.

Lâtif Ağa, Hacı Arif Bey‘den (1831 – 1885) önce şarkı formunu benimseyen bir bestekardır. Zira aynı musiki muhitini paylaşan bu musikişinaslar arasındaki on beş yaş farkı hoca – talebe olunabilecek kadar bir kuşak farkını oluşturmaktadır.

Çok sayıda eseri günümüze kadar gelmiş olan Lâtif Ağa’nın bilhassa Mahur makâmındaki Düştün yine bir şuh i sitem kare gönül ve Telif edebilsem feleği ah emelimce, Hicazkâr makâmında Yoktur zaman gel, mahım heman gel, Evcara makâmında Açıldı sineme bir taze yare şarkıları iki asıra yaklaşan mazilerine rağmen, bu güne ulaşmış ve en çok icra edilen klasik şarkılar arasında yer almaktadır.

Lâtif Ağa silsilesi ve edvarı içinde yer alan külliyatı, başta o devirde çok iyi bir notist olan talebesi Beykozlu Kanuni Mehmet Bey, onun talebesi Hafız Ahmet Mükerrem Akıncı ve onun da talebesi H. Cahit Gözkan vasıtası ile günümüze kadar, dört kuşak itina ile muhafaza edilerek gelmiştir.

Hocalığı ile temayüz etmiş bu silsilenin yukarıda ismi anılan temsilcileri, tarihi seyir içersinde, icracı olmaktan öte, musiki ilminin hıfzı ve öğretilmesinde önemli bir misyon sahibi olmuşlardır. Kaynak: musikidergisi.net

Bir yanıt yazın