Ûdî Nevres Bey

Bir dönem ismi Tanburî Cemil Bey‘le, cumhuriyetin ilanından sonraki dönem de Münir Nurettin Selçuk‘la birlikte anılan Klasik Türk Müziği’nin temel taşlarından sayılan Ûdî Nevres Bey, 1873 yılında Malatya’nın Yeşilyurt ilçesinde dünyâya geldi.

Babası demircilikle geçinen fakir bir esnaftı. Nevres küçük yaşta iken, babası İstanbul’a bir paşa konağına çalışmaya gitti. Babası gittikten kısa bir süre sonra, Nevres’in annesi zatürreden öldü.

Ölüm haberi üzerine Malatya’ya geri dönen babası, dönüşte Nevres’i de yanında İstanbul’a götürdü. Bir süre sonra da babası ölen Nevres’in yetiştirilmesini eğitim ve öğretimini, babasının yanında çalıştığı paşa üstlendi.

Nevres orta öğretimini tamamladıktan sonra, Bab-ı Âli’de memur olarak çalışmaya başladı ve Kadıköy’e yerleşti. Bu dönemde İstanbul’da birçok musiki derneği ve dönemin zenginleri konak ve yalılarında ünlü müzisyenleri bir araya toplayarak fasıllar düzenlerlerdi.

Nevres’in ûdî olarak ünü 1908 yılından önce yayılmaya başlamış ve zengin konaklarındaki fasıllara çağrılmaya başlanmıştı. Tanburî Cemil Bey ile tanıştıktan sonra ünü daha da yaygınlaşmaya başlayan Nevres’in, ilk davet edildiği fasıl, o dönemin zengin müzik severlerinden Prens Sait Halim Paşa’nın yalısında yapılmıştı.

Günün koşullarına göre temiz ve çağdaş giyinmeye özen gösteren Ûdî Nevres Bey; ciddi, disiplinli, gururlu, aşırı duygusal, içine kapanık ve sinirli bir insandı. Müzikle ilgili en küçük hataya bile tahammülü yoktu. Bu nedenle, kötü müziğe ve en küçük falsoya hemen tepki gösterirdi.

Çok hassas bir kulağı ve üstün bir müzikalite anlayışı vardı. Bundan dolayı hiçbir zaman çalgısını para kazanmak için kullanmazdı. İstemediği yerde ve istemediği zamanda katiyen çalmaz, yoksulluk çekme pahasına da olsa, yeteneksiz kişilere ders vermezdi.

Sürekli kendini geliştiren Ûdî Nevres Bey, batı müziği ile de ilgilenmiş, Hamparsum notasının yanında uluslararası nota yazısını da mükemmel biçimde öğrenmişti. Öyle ki, bir bakışta seslendirme becerisi yanında, duyduğu ezgiyi notaya aktarma konusunda en üst düzeye ulaşmıştı.

1908 yılında Tepebaşı Kışlık Tiyatrosu’nda verilen tiyatro ve müzik gecesinde Ûdî Nevres Bey, ilk defa halkın karşısına çıkmış, bu konserde çaldığı ud ve yaptığı taksimlerle, halkın beğenisini kazanmıştı.

1914 yılında Birinci Dünyâ Savaşı başlamadan önce, Almanya’ya plâk doldurmaya gitti. Burada armoni öğrenmeye başladı. 1923 yılından sonra Cumhurbaşkanlığı Özel Kalemi’nde çalışmak üzere Atatürk tarafından Ankara’ya çağırıldı. O dönemin çorak Ankara’sına alışamayan Nevres, yine Atatürk’ün izni ile İstanbul’a döndü.

1930 yılında verilen ilk Münir Nurettin Selçuk konserine katıldı. 1934 yılında çıkan soyadı kanunundan sonra “Orhon” soyadını aldı. 1936 yılından sonra kurulan radyoda (İstanbul Radyosu) çalmaya başladı. Radyo yayınlarını sevmiyor, yayınları kalitesiz buluyor ve bu nedenle hiç radyo dinlemiyordu.

1937 yılı Ûdî Nevres Bey’in yaşamının noktalandığı yıl oldu. Gırtlak kanseri teşhisiyle yattığı Cerrahpaşa Hastanesi’nde kaldığı zaman, kimse onu arayıp sormadı ve 22 ocak 1937 tarihinde, fakir ve kimsesiz bir ünlü olarak vefat etti. Cenazesi, Yakacık Mezarlığı’na üç – beş kişi omuzlarında götürülerek, karlı bir kış günü vasiyeti yerine getirildi. Ölümünden sonra kütüphanesi, İstanbul Belediyesi Konservatuarı’na devredildi.

Udi Nevres Bey - Ne küstün bî-sebep öyle

Bir yanıt yazın