Geleneksel Türk müziğinde repertuar dersi nasıl olmalı?
Hemen tüm müzik okullarında öğrencilerin alanlarıyla ilgili dağarını geliştirmek, o müziği üretenleri ve dönemlerini daha yakından tanıtma, öğrencinin kültürünü arttırmayı amaçlayan repertuar veya diğer deyimiyle, dağar dersi bulunur.
Öğrenci dersi öğrenimi süresince alır ve burada edindiği temel “repertuar” (tavır değil), geleceğinin sanatını kurmada ana etkenlerden biri olur. Bu nedenle de repertuar öğrenimi, aslında ömrü boyunca devam eder. Çünkü besteciler ve eserleri o müziğin bel kemiğini oluştururlar.
Meşk ile repertuar aynı şey midir?
Günümüz Türk müziği devlet konservatuarlarında ders olarak okutulan repertuar dersi içeriğinin meşk olarak algılandığı, repertuar ile meşkin bir arada işlendiği görülmektedir. Oysa repertuar dersi ile meşk birbirinden farklı öğretilmesi gereken konulardır. Çünkü bir eser geçme ile eseri özümseme, bestecisi ve dönemi hakkında bilgi edindirme; hem zaman, hem de amaç açısından farklı içeriklerdir.
Meşk, yani eser geçme içinde tavırdan geçki, analiz bilgisine değin önemli icra eğitim, aktarım unsurları bulunmaktadır ki, bilgi öğrenmeden ziyade uygulamaya yöneliktir.
Repertuar ise, öğrenilen müzik türünün başlangıcından günümüze bestecileri ve eserleri hakkında daha sonra anımsamaya, karşılaştırma yapmaya yönelik bilgi verimi ve alımıdır. Meşk sistemi ile okul / konservatuar sistemi arasındaki fark da buradadır.
Kimi Türk müziği konservatuarında “Repertuar” ve “Repertuar bilgisi” adı altında iki ders bulunmakta, repertuar dersi eser seslendirimi, yani meşk içeriğinde uygulanırken, repertuar bilgisi dersinde besteci hayâtı ve müzik tarihi dönemleri öğretilmeye çalışılmaktadır.
Bu derslerin ayrı ayrı konmasında her ikisinin de birbirini tamamladığı düşüncesi görülmesine karşın, uygulamadaki yararlılığını tartışmaya açmak istiyorum.
Öğrenci düzeyindeki bir kitleyle bir – iki ders saati içinde kaç eser geçilebilir, meşk edilebilir ve öğretilebilir? Beş veya en fazla on parça. Bu sayıdan fazlasına pek öğrenme demek mümkün olabilir mi? Olsa olsa bu “biz geçtik oldu, bitti” dir.
Uluslararası çok sesli müzik repertuarı öğretiminde, önemsenen iki ana başlık vardır
1 – Bestecilerin hayât öyküleri ve hayât öykülerinin içinde, onların bulunduğu dönemde diğer bestecilerle sanatsal ve sosyal alışverişleri ile bunların kendilerinden sonrakilere nasıl yansıdığıdır.
Örneğin “Haydn’ın Mozart’a baba gibi davranması, Haydn’ın Beethoven’e verdiği bestecilik dersleri sırasında Beethoven’in, Haydn’ın yumuşak ve zarif müziğine zıt, daha haykırışçı bir tarzda doğaçlama çalmasına Haydn’ın sinirlenerek “bu böyle mi çalınır, ben sana bunları böyle mi öğretiyorum mongol?” demesi veya Franz Lizst’in 8 Haziran 1847 tarihinde geldiği İstanbul’da kaldığı beş haftalık zaman diliminde, müzik âletleri üreten Alexandre Comendiger’in Beyoğlu’nda, Nuruziya Sokağı’ndaki evinde misafir kalması Çırağan Sarayı’nda Abdülmecid’in huzurunda, Büyükdere’deki Franchini Köşkü’nde, Fethi Ahmet Paşa Yalısı’nda ve Rus Sefareti’nde, ayrıca halka açık çeşitli mekânlarda konserler vermesi, Donizetti Paşa’nın Marş-ı Sultanî’sine eklemeler yapması” dır ki, böyle satır aralarındaki yaşanım anekdotları, repertuar dersinin sevecen konularıdır.
2 – Bestecilerin eserlerinin en önemlilerinin ana temalarının (yapıtın tümü değil) gerektiğinde anımsanacak şekilde öğrenci hafızasına aşina hale getirilmesi, öğretilmesidir. Geleneksel Türk müziğinde ilk sözler veya nakarat; çalgısal eserlerde ise, giriş veya teslim ezberi şeklinde olarak uygulanabilir ki, bu eğitim oralarda iki yöntemle yapılır:
a – Bestecilerin eserlerinin sadece ana temalarından meydana gelen konu kitapçığı yazılmıştır. Söz konusu konu kitapçığında, bestecilerin tüm eserlerinin ana temaları ve notaları bulunur.
Örneğin Beethoven’in 5. Senfonisinin 1. bölümünün 1.- 2. – 3. veya aynı senfoninin 2. – 3. – 4. bölümlerinin 1. 2. 3. müzik temaları; isterseniz bir konçertonun, açımlığın (ouverture) veya operanın bölüm içindeki müzik temaları.
Bu temalar, öğrenciye bir çalgıyla çalması veya sesiyle seslendirmesi yoluyla ezberlettirilir. Böylece 20 – 30 dakikalık bir eser, 2 dakika içinde anımsanmış ve özeti yapılmış olur.
Sınav sorusu ise şöyledir: “Falanca bestecinin falanca eserinin, falanca bölümünün falanca temasını çalar veya seslendirir misiniz?”
b – Repertuar öğreniminin yukarıdakine bağlı olarak uygulanan ek bir yöntemi de, her yarıyıl başında belli bestecilerin veya müzik tarihinde aşama kaydetmiş eserlerin, ezberlemek üzere öğrenciye kayıt şeklinde verilmesi, öğrencinin boş zamanlarında o yarıyıl içinde verilen kayıtları hem ezgi, hem de analiz yapabilecek düzeyde ezberlemesinin sağlanmasıdır.
Bu yöntemin sınav yoklaması, verilen kaydın müzikçalarda başlatıldıktan sonra herhangi bir yerinde durdurup, öğrenciye “siz devam ediniz, ezgiyi söyleyiniz ve geri planın müzikal analizini yapınız.” şeklindedir.
c – Tüm bunların tamamlayıcısı olarak; besteci hayâtı, çevresel ilişkileri, gelecekle bağlantıları ve dönemiyle ilgili yazılı bir sınama yapılmalıdır.
Öğrenciler biraz yazılı, biraz meşksel biraz da tarihsel bilgi bombardımanını o yaşlarda pek sevmeseler de; mezun olduktan sonra görmektedirler ki, meşk ile repertuarın ayrı ayrı öğretimi, mesleki oluşumlarının temel direklerinden ikisini oluşturmakta; repertuar eğitiminin şimdi yapıldığı gibi, sadece “meşk, icra, eser geçimi” olarak algılanması, geleneksel Türk müziği konservatuar eğitiminde bir yanın eksik kalmasına neden olmaktadır.
27 Nisan 2015 – Dr. Ayhan Sarı
Kaynak: musikidergisi.com