
Türk sanat müziği bestekârlarımızdan Dellâlzâde İsmail Efendi; hayâtı, besteleri, sitemde bulunan şarkılarının ve diğer formlardaki eserlerinin bütün bilgileri, sözleri, notaları ve video yorumları.
Hayâtı
Dellâlzâde İsmail Efendi, 1797 yılında, İstanbul – Fâtih Sangüzel mahallesinde dünyâya geldi. Saray dellâllerinden, Mustafa Ağa’nın oğludur.
Küçük yaşta, güzel sesi ve mûsikîye olan kabiliyetiyle dikkati çekti. İlk öğreniminden sonra, Hammâmîzâde İsmail Dede Efendi‘nin derslerine devam etti.
1816 yılında, hocasının yardımı ile, çavuş mülâzımı sıfatıyla, saray fasıl heyetine katıldı.
Ayrıca, Enderûn-ı Hümâyun’da, dönemin Önemli mûsikîşinaslarından ders alarak kendini yetiştirdi.
1823 yılında, babasının vefâtı üzerine, “serheng-i şeh-riyârî” unvanıyla, saray müezzinleri arasına girdi.
İki yıl sonra, saraydan ayrılmak zorunda kalan İsmail Efendi, Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması sırasındaki olaylar esnâsında, halkı ve hatta zorbaları, padişahın sancağı altına toplanmaya çağırdığından, “musâhib-i şehriyârî” olarak tekrar saraya alındı.
1847 yılında, Beşiktaş’taki Muzika-i Hümâyun’un, hânende kısmı muallimliğine tâyin edildi. Bu arada, haftada bir gün, Enderun’daki görevini de sürdürdü.
1862 yılında, Çilingirzâde Ahmed Ağa’nın ölümü üzerine, saray başmüezzinliğine getirildi.
1869 yılında, Nişantaşı’ndaki evinde vefât eden İsmail Efendi, Yahya Efendi Dergâhı hazîresine defnedildi.
Türk müziğinde, klâsik tarzın son bestekârlarından olan Dellâlzâde İsmail Efendi, hanendelik konusunda da, hocası İsmail Dede‘nin, vârisi olarak tanınır. Bestelerinde, hocasının üslûbu açıkça hissedilmekle birlikte, eserlerinde, ondan aldığı ilhamla, yepyeni bir müzik anlayışı ortaya koymuştur.
Kendine mahsus bir melodik yapının ürünü olan eserlerindeki, pek alışılmamış makam geçkileri ve özellikle meyanlardaki ses örgüsü, Dellâlzâde’nin bestekârlığının bir diğer yönünü oluşturur.
Din dışı müzik alanında; peşrev, saz semaisi, kâr, murabba, semai ve şarkı formundaki besteleri, klâsik üslûbun, mükemmel örnekleri arasında yer alır. Bu eserlerden, ancak doksan kadarının notaları zamanımıza ulaşabilmiştir. Ahenkli bir ses örgüsüyle işlenen yegâh faslı, Türk müziğinin şaheserlerinden sayılır.
Yegâh makâmında hiç eseri bulunmayan Zekâi Dede‘ye, bu makamda neden eser bestelemediği sorulduğunda, “Dellâlzâde’nin eserleri varken, bu makamda bir şey yapılamayacağını ve makâmın artık mühürlendiğini” söyleyerek, Dellâlzâde’nin, bestekârlıktaki gücünü ifâde etmiştir. Bu sözün, Hammâmîzâde İsmail Dede‘ye âit olduğu da kaydedilmektedir.
İsmail Dede‘nin, ısrarı üzerine bestelediği, suzinak makâmında, “Sinede bir lahza ârâm eyle gel canım gibi” mısraıyla başlayan murabbaı, şehnaz makâmında, “Etmedin bir lahza ihya hâtır-ı viranımı” mısraıyla başlayan şarkısı, Türk klâsik müziği repertuvannın, en seçkin eserleri arasında yer alır.
Hece vezniyle kaleme aldığı, “Dedim ey gönül sultânı” mısraıyla başlayan, suzinak ve, “Gönül adlı bülbülüm var” mısraıyla başlayan, mahur şarkıları ile, “Bilirim bende sensin Allahım” mısraıyla başlayan, rast ve, “İnile ey dertli gönül inile” mısraıyla başlayan, zirgüleli hicaz ilâhileri de, sevilen eserlerindendir.
Unutulmaya yüz tutmuş olan karcığar makâmını, yeniden canlandıran Dellâlzâde İsmail Efendi’nin, geniş oktavlı ve tiz bir sesi olduğu belirtilmektedir.
M. Mahmud’un huzurunda, zaman zaman düzenlenen fasıllara, İsmail Dede, Basmacı Abdi Efendi, Suyolcuzâde Salih Efendi, Kömürcüzâde Mehmed Efendi, Çilingirzâde Ahmed Ağa gibi, devrin ünlü mûsikîşinaslanyla birlikte, hânende olarak katılmış, bu alandaki şöhreti, Abdülaziz devrine kadar sürmüştür.
Eserlerinin büyük kısmı, Muzıka-i Hümâyun’da notaya alındığından, unutulmaktan kurtarılmıştır. Onun müneccimliğe merakı olduğu, sarayda padişah tarafından bir fasıl okunması istendiğinde, saatine bakıp birtakım hesaplar yaptıktan sonra, okunacak faslın makâmına karar verdiği söylenir.
Dellâlzâde İsmail Efendi, birçok talebe yetiştirmiştir. Bunlar arasında; Hâşim Bey, Hacı Faik Bey, Mahmud Celâleddin Paşa, Enderûnî Ali Bey, Nikogos Ağa, Bolâhenk Nuri Bey ve Behiûl Efendi özellikle anılmalıdır.