
Türk sanat müziği bestekârlarımızdan Leylâ Saz; hayâtı, besteleri, sitemde bulunan şarkılarının bütün bilgileri, sözleri, notaları ve video yorumları.
Hayâtı
Leylâ Saz, 1845 yılında, İstanbul’da dünyâya geldi ve 6 Aralık 1936 tarihinde, vefât etti. Babası, II. Mahmut ve Abdülmecid dönemlerinde, sarayın doktorluğunu yapmış ve “Harem-i Hümayun Husisi Tabipliği”ne getirilmiş, Doktor İsmail Paşa‘dır (1812 – 1871).
Hanım sultanlardan birine yaptığı ameliyatın, başarıyla sonuçlanması üzerine, saraya “hekimbaşı” olduğu rivâyet edilir. Ayrıca Sultan Abdülmecid ve daha sonra O’nun oğulları, Sultan 5. Murat ile Sultan Reşad’ı sünnet eden doktor da yine İsmail Paşadır.
Doktorluğunun yanında, ayrıca Belediye Başkanlığı, Valilik, Sağlık Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı gibi, devletin üst düzey görevlerinde de bulunmuştur.
Leylâ Hanım, saraya girişi ile ilgili olarak, hâtıralarını anlattığı kitabında, babası Ticaret Bakanı iken, Londra’da açılacak bir serginin hazırlıkları sırasında, padişah I. Abdülmecit’in karısının, ablasını çok beğenerek, kızı, Münire Sultan’a arkadaş olsun diye, saraya aldırdığını ve birkaç yıl sonra, kendisinin de, saraya götürüldüğünü ifâde eder.
Bu yüzden de, Leylâ Saz hanım’ın çocukluğu, sarayda geçer. 1853 – 1860 yılları arasında, I. Abdülmecid’in, dördüncü kızı, Münire Sultan’ın yanında, Dolmabahçe sarayında geçen çocukluk dönemi sâyesinde, harem hayâtını yakından tanıdı ve iyi bir eğitim gördü.
Leylâ Saz hanım, gözlerini adetâ Sultan Abdülmecid’in sarayında açtığını, sanki ilk duyduğu seslerin, annesinin ninnisinden evvel, sarayın duvarlarında yankılanan, sazların ve şarkıların sesi olduğunu söyler. “İşte bu muhit beni, şiire götürdü. 14 yaşımda, ilk şiirimi yazdım” der.
Sarayda olması sebebiyle, çok ince zevklerle de tanışan Saz, şiir ve müzik gibi sanatlara da, sarayda âşinâ olmuştur.
Abdülmecid dönemindeki saray hayâtı, Tanzimat’tan sonra, Osmanlı Devletinin sosyal hayâtında ve sanat dünyâsında, “Batı zevki”nin yerleştiği bir dönemi ifâde eder. Sarayın, harem ve selâmlık dairelerine, piyano girmiş, Avrupa’dan getirilen öğretmenler, hanedan üyelerine ve saray mensublarına müzik dersleri vermeye başlamıştır.

Leylâ Saz hanım, piyano dersini burada, Sultan kızlarının piyano hocası olan, Madmazel Romano’dan almıştır ki, piyano eğitimi alması, yaşadığı dönemin O’na verdiği bir şanstır.
Bu arada, saraya gelen Türk müziği üstâdlarından da yararlanmış ve 9 yaşında, Nikoğos ağa‘dan, ilk musîki dersini alarak, Türk Müziğine ve Batı müziğine, ilk adımlarını atmıştır.
Piyanonun yanında, iyi derecede, Harmonika isimli bir batı enstrümanını da öğrenmiştir. 1876 yılından, ölümüne kadar, Medeni Aziz Efendi‘den yararlanmış, Asdik Ağa‘dan da yüzlerce klâsik eser, meşk etmiştir. Babasının Girit Valiliğine atanmasıyla, babasıyla birlikte Girit’e gitmiştir.
Girit’in, ikinci büyük şehri olan, Hanya’da, Atina Üniversitesi profesörlerinden, Kirya Konsaksaki adlı yaşlı bir Rum hanımdan, Fransızca ve Rumca öğrenmiş, bu iki dili de, şiir yazacak kadar geliştirmiştir.
Leylâ Saz hanım, O’nun sâyesinde, Batı kültürünü daha yakından inceleme fırsatını bulmuş, aynı zamanda, Batı kültürü alarak, eğitimini sürdürmüş ama geleneksel Osmanlı eğitim sisteminden de, uzak kalmamıştır.
Bu çerçevede, Hanya’daki yıllarında, Giritli Kutbi Efendi’den, Osmanlı şiirini ve aruzu öğrenmiştir. Bir yandan, saray eğitimi, diğer yandan, aldığı özel dersler, Leylâ Saz hanım’ın Arapça, Farsça, Fransızca ve Rumca’yı çok iyi öğrenmesini sağlamıştır.
Babası İsmail Paşa, ikinci kez Aydın’a Vali olarak atanınca, babasıyla İzmir’e gelen Leylâ Saz hanım, 19 yaşında iken, çok parlak geleceği olan Vilayet Mektupçusu, Selim Sırrı ile, 1869 yılında, İzmir’de evlenerek, İstanbul’a yerleşir. Sırrı Efendi, daha sonra, kayınpederi gibi, Paşa ünvânını almıştır.
Bağdat başta olmak üzere, birçok Osmanlı şehrinde, valilik görevinde bulunur. Fransızca, Rumca, Arapça, Farsça’yı çok iyi bilen Sırrı Paşa, çoğunluğu din, tasavvuf ve felsefe üzerine olan, 16 kitap yazmıştır. Aynı zamanda şâir ve hattattır.
Irak’ta, Hindiyye Barajı’nı ve Hille kanalını, valilik yaptığı diğer illerde de, birçok yol ve bayındırlık eserlerini yaptırmıştır. Leylâ Saz hanım, evli kaldıkları yıllar boyunca, eşinden çok şey öğrendiğini söyler.
Leylâ Saz hanım’ın, 2 oğlu ve 2 kızı olmuştur. Yusuf Razi Bey (1870), Vedat Bey, Nezihe Beler Hanım, Feride Hanım, çocuklarıdır. Leyla Hanım’ın evliliği, eşi Sırrı Paşa’nın ölümüne kadar, 26 yıl sürmüş ve 45 yaşında, dul kalmıştır.
Bu evlilik süresince, zaman zaman, eşinin görev yaptığı şehirlerde, zaman zaman da, İstanbul’da yaşayan ve saray ile ilişkisini devam ettiren Leylâ Saz hanım, 1895 yılından sonra, tamamen İstanbul’a yerleşmiştir.

Dolayısıyla yaşamı boyunca, hem İstanbul, hem de, taşradaki kültürel yapı hakkında, önemli gözlemleri olmuş, bu gözlem ve yaşadığı tecrübeler, hem şiirlerine, hem şarkılarına, hem de yazdığı anı kitabına rehberlik etmiştir.
Leylâ Saz hanım’ın, yaşamındaki en büyük üzüntü, ileri yaşlarındayken, İstanbul’un Bostancı semtinde bulunan köşkünün, tamamen yanmasıdır. Çıkan yangında; bütün notaları, şiirleri ve hâtıra defterleri de kül olmuştur. Leylâ Saz hanım, bu olaydan sonra, dostlarının yardımıyla, hatırlayabildiği eserlerini, yeniden toparlayıp, kaleme almışsa da, özellikle şarkılarının, büyük bölümü yok olmuştur.
Şiirlerini ise, yangın sonrası, “Solmuş Çiçekler” adlı kitapta bir araya getirmiş, 1928 yılında, bu kitap basılmıştır. Leylâ Saz’ın, belki de en önemli özelliği, son derece verimli bir sanatkâr olmasına rağmen, bir o kadar da mütevazı ve kendine dönük olmasıdır. Hayâtının en önemli olaylarından biri olan evinin yanmasında, onu en çok üzen, şiirlerinin ve bestelerinin kaybolmasıdır.
200’den fazla eser bestelemesine rağmen, günümüze 50 kadar eseri ulaşan Leylâ Saz hanım’ın, eserlerinin çoğunun güfteleri de, kendisine aittir. Eserlerinin tamamı, şarkı formunda olup, Büyük formda eser bestelememiştir. Bestekârlık açısından, tekniği sağlam eserler vermiştir. Eserleri incelendiğinde, geçki tekniğini çok iyi bildiği görülür.
Kaynak: emirertas.blogspot.com