Mustafa Sunar

Mustafa Sunar adı, mûsikî tarihimizde “Eyyûbî, Kemani, Rebâbî Mustafa Bey” olarak geçer. 1881 yılında İstanbul’da Drağman’da Tercüman Yûnus Mahallesinde 72 kapı sayılı evde dünyâya geldi. Mâliye Nezâreti Aşar Müdürü Bozcaada’ki Ketâni-zâde Hacı Hüseyin Hüsnü Bey’in oğludur.

İlk okuldan sonra öğrenim görmedi. Babası, Meşrutiyet’ten önce Meclis-i Mâliyye âzası, III. Osmânî ve IV. Mecîdî nişanları hâmili ûlâ sânîsi rütbeli (Tümgeneral’e eşit mülkî-sivil rütbe) olduğundan olsa gerek mûsıkî ile uğraşmasına şiddetle muhalifti.

Buna rağmen küçük yaştan beri mûsıkîye merak sarmıştı, biriktirdiği para ile gizlice bir keman aldı. Durumu öğrenen babası çok öfkelenerek kemanını kırdı. Buna aldırmayan Mustafa Sunar bir keman daha tedarik etti ve çalışmalarına mahalle bakkalı ile anlaşıp onun evinde gizlenerek devam etti. Bu duruma çok üzülen annesi, babasını güçlükle razı ederek evde çalışmasını sağladı.

Bundan sonra babasının müsaadesiyle mûsıkî çalışmalarına Tanbûrî İzak‘tan ders alarak başladı. Daha sonra devrin ünlü ustaları Kemânî Ağa, Kemânî Memduh ve Kemânî Tatyos, Kemânî Bülbülî Salih Efendi‘lerden yararlandı. Mûsikîmizin inceliklerini, başta eniştesi Bestenigâr Ziya Bey olmak üzere, Bolâhenk Nuri Bey, Ahmet Irsoy, İsmail Hakkı Bey‘den öğrendi. Memuriyet hayâtına Bahriye Nezareti’nde başladı.

1908 Meşrutiyeti îlan edildiği zaman, 27 yaşında olmasına rağmen epey yükselmiş, muhasebe kalemi havâlât ve varidat mümeyyizi idi. 1904 yılının Temmuz ayında III. Rütbe Osmânî, 9 Ekim.1905 tarihinde ûlâ sânîsi rütbesi verildi. 17 Kasım 1907 tarihinde de II. Rütbe Mecîdî nişanlarını aldı.

1923 yılında, 42 yaşında emekliye ayrıldı. Bu tarihten sonra ilk ve orta okullarda mûsıkî öğretmenliğinde bulundu. Dâr’ül-Elhân’da keman muallimliği, Hüseyin Sadettin Arel‘in davetiyle İstanbul Konservatuarı’nda İcra Heyeti Üyeliği yaptı. 1924 yılında “Alaturka Keman Muallimi” adlı keman metodu yayınlandı.

Eyüp mûsıkî Cemiyetini kurdu ve diğer mûsıkî topluluklarına yardımcı olarak pek çok öğrencinin yetişmesine yardımcı oldu. Öğrencileri arasında Safiye Ayla, Sabahattin Volkan, Edip Seviş (Rebâbî), Haydar Sanal gibi sanatçılar bulunmaktadır.

1899 yılında Sûznâk makâmında bestelediği “Lütfunla ikram eder gönlüm, sana zâlim gönül” şarkısı ile bestekârlığa başladı. Pek çok şarkısı dönemin ses sanatkârları tarafından plaklara okundu. Rebâbî son çalanlardandır. Bu saz üzerinde esasına dokunmadan yaptığı bir dizi düzenleme ile hem akort tutmasını hem de kolay çalınmasını sağlamıştır.

Eyüp mûsikî Cemiyeti onun şefliğinde İstanbul Radyosu’nda emisyonlar aldı mûsıkî alanında önemli hizmetler veren cemiyetler arasına girdi. Aynı zamanda nota yazarı olan Mustafa Sunar’ın pek çok şarkısının güftesini yazmış olması, onun edebiyatla da ilgili olduğunu gösterir.

Tabiatı ve denizi seven, kibar, halim selim, tiz ve parlak sesli, hoş sohbet bir insandı. Türk Fasıl mûsıkîsi Repertuarı’na çeşitli makamlarda bir hayli eser hediye etti. Ömrünün son yıllarını felçli olarak geçirdi. Uzun süren bir hastalık döneminden sonra 1959 yılında Ankara’da kızının yanında öldü. Halen Eyüp’te oturmakta olan Cenani, Meral ve Müfit isimli üç torunu vardır. Kaynak: eyupmusiki.com

Bir yanıt yazın