
Türk sanat müziği bestekârlarımızdan Tanbûrî İzak Efendi; hayâtı, besteleri, sitemde bulunan şarkılarının bütün bilgileri, sözleri, notaları ve video yorumları.
Hayâtı
Yahudi asıllı bir sanatkâr olan, Tanbûrî İzak Efendi’nin asıl adı, İzak Fresko Romano’dur.
1745 yılında, İstanbul’un, Ortaköy semtinde dünyâya geldi.
“Mûsikimizde, Zaharya‘dan sonra yetişmiş, en kudretli azınlık bestekârlarımızdan biridir. Mûsiki âlemimizde, İzak veya Tanbûrî İzak Efendi adı ile bilinir.
Son devre âit bazı nota mecmuâlarında onun eserlerinin baş tarafına geçirilmiş olan (baytar) sözü (paytan) kelimesinden bozmadır. Paytan, singoglarda hanendelik edenlere verilen addır. Esâsen İzak’da sinagoglarda hanendelik edermiş.”
“İzak bir icrâcı olarak sine kemani ve tanburla meşgul olmuş; fakat o sıralarda Romanya’dan İstanbul’a gelen meşhur Kemâni Miron’u dinledikten sonra bir daha bu sazı eline almamış; yalnız tanburla uğraşmıştır.
III. Selim zamanında, saraya intisab eden İzak, uzun müddet padişahın tanbur hocalığını yapmış. Sarayda icrâ edilen küme fasıllarına tanburu ile katılmış ve Enderûn’da hocalık etmiştir.
III. Selim, İzak’a fevkalâde saygı ve sevgi gösterir, huzûruna girdiği zaman ayağa kalkarmış.
İzak, amcası gibi mûsikîşinas olan II. Mahmud zamanında da, yedi sekiz sene yaşadıktan sonra, tahminen 1814 yılında (H. 1230’da) ölmüştür.”
Tanbur çalmasını kimlerden öğrendiğini bilmiyoruz. İleri sürülen tahminlere göre, tanbûrî Anjel ve Musi’den ders almıştır. O zamanki sanat anlayışı çerçevesinde üstün bir icrâ tarzı elde ederek başarılı bir sanatkâr olduğu anlaşılıyor.
“…İzak tanbur çalış tavrı, nağmeleri mümkün olduğu kadar az mızrap vuruşu ile icrâ etmek, yapısı derin ve geniş bir tekne ile uzun bir saptan ibâret olan bu sazın çelik ve pirinç tellerinden çıkan akis ve taninini mızrap vuruşları arasında kaybetmemek esasına dayanırmış.”
“Rivâyete nazaran tanbur tavrını bu saza en yakışan bir tarzda tatbik eden İzak’dır. Bu rivâyet pek doğru olmasa gerektir; çünkü; İzak’tan birçok seneler önce bu sazı çalmakta şöhret kazanmış çok tanbûrî yetişmiştir ki, onların bu sazdaki tavırlarının aynı esasa dayandığını bıraktıkları eserlerden az çok anlamaktayız.”
İzak hayâtının en verimli yıllarını Sultan III. Selim saltanat döneminde yaşadı. Yukarıda da belirttiğimiz gibi himâye edildi ve her eseri için büyük ihsanlar aldı. İsfâhan makâmındaki peşrevini padişaha sunuşunda ise bir tanbur teknesi dolusu altın ve gümüş para aldığı söylenir.
“O bir bestekâr olarak saz ve söz mûsikîmize âit muhtelif makam, şekil ve usûllerde bir çok eser bestelemiştir. Peşrevlerinin çoğunu bir devri seksen sekiz vuruş olan darb-ı fetih usûlü ile bestelemiştir.
Birbirine lüzumundan fazla uzun mükerrer melodik cümle ve devirlerle bağlanmış olan bu eserler çok külfetli ve tasannua boğulmuştur. Hâlbuki bu devirde ve daha sonraları külfetsiz, daha orijinal peşrevler bestelemiş olan bestekârlar yetişmiştir.”
“İzak’ın peşrevleri arasında en meşhurları, İsfahân, Gül’izâr ve Beyâti peşrevleridir. Saz Semâileri, daha güzel ve derli toplu eserlerdir. Onun bestekârlık kabiliyet ve kudreti daha ziyâde, sözlü eserlerinde görülür.
Bilhassa samimi, külfetsiz bir melodi zenginliği ve kudretli bir ritm, ahenk ve zevki ile bestelemiş, olduğu bu eserler, klâsik müzik repertuvarımızda dâimâ ebedi kalacaktır.”
Sözlü eserlerinin en ünlüleri gülizâr makâmındaki iki beste, ağır ve yürük semâîlerle şedd-i arabân makâmındaki beste ve yürük semâî’dir. Şedd-i arabân takımını, Sadullâh Ağa ile birlikte besteleyerek, Sultan III.Selim’e sunmuştur.
Sadullâh Ağa’nın, bu makamdaki, ağır hareketli bir ritimle bestelemiş olduğu I. beste ve ağır semâîsine göre, İzak’ın II. beste ve yürük semâî’si, daha hareketli bir ritimle bestelenmiştir.
Uzun yıllar unutulan bu takım 1908 yılında İkinci Meşrutiyet’in ilânından sonra düzenlenen bir konser için ünlü hânende Karşıyarık Hüsameddin Bey tarafından ortaya çıkarılmış, Tanbûrî Cemil Bey ise, peşrev ve saz semâîsini bestelemiştir.
Tanbûrî İzak Efendi, tanburda Sultan 3. Selim‘den başka iki çırak daha yetiştirdi. Bunlardan biri Zeki Mehmed Ağa, diğeri ise Samatyalı Kuyumcu Oskiyan Efendi’dir.
Zeki Mehmed Ağa, tanbur öğretmekte ve öğrenci yetiştirmekte titiz ve isteksiz olduğundan, İzak tavrının Dr. Suphi Ezgi‘ye kadar gelmesine Oskiyan Efendi sebep olmuştur. Kozyatağı Rifâi şeyhi Halim Efendi İzak’ın bu öğrencisinden eski tanbur icrâsını öğrenerek Ezgi’ye aktarmıştır. Adı çok yaygınlaşmış bir öğrencisi de Tanbûrî Mehmed Ağa’dır.
Nota kullanılmadığı için çok eseri unutulmuştur. Tanbûrî İzak Efendi’nin günümüze otuz yedi peşrev, yirmi sekiz saz semâîsi, beş beste, bir ağır semâî, üç yürük semâîsi gelebilmiştir.
Kaynak: eksd.org.tr