
Türk sanat müziği bestekârlarımızdan Neyzen Aziz Dede; hayâtı, besteleri, sitemde bulunan saz eserlerinin bütün bilgileri, notaları ve video yorumları.
Hayâtı
Neyzen Aziz Dede, çok eski yıllarda yaşamış olmamakla birlikte, hayâtı hakkındaki bilgilerimiz, oldukça sınırlıdır. Takriben, 1840 yılında, Üsküdar’da, Doğancılar parkından, Ahmediye’ye inen yolun, sağındaki evlerden birinde doğdu.
Çocukluğunu ve ilk gençlik yıllarını nasıl geçirdiğini, hangi okullarda okuduğunu bilmiyoruz. Gençliğinde, Mısır’a giderek Kahire Mevlevihânesi’nde, “Sivaslı” takma adı ile bilinen, bir şeyhten, ney ve ilk mûsikî derslerini aldı.
Mısır’dan, Gelibolu’ya gelen Neyzen Aziz Dede, buradaki mevlevîhânenin şeyhi, Hüsameddin Dede’ye intisab ederek, çilesini tamamladı ve “Dede” oldu. Gelibolu’dan, İstanbul’a naklederek, Üsküdar’a yerleşti.
O yıllarda Salim Bey, ünü, İstanbul’a yayılmış, usta bir neyzendi. Aziz Dede, bu ustadan yararlanmak ve neyzenlik sanatının, inceliklerini öğrenmek istiyordu.
Neyzen Emin Efendi, ünlü hattat Sami Efendi’den naklen anlatıyor
“…Aziz Dede, ney’ini ilerletmek için, Salim Bey’e başvurunca, “Biraz, üfle bakalım” demiş. Aziz Dede’nin ney’ini, işitir işitmez, “Sen benimle alay etmeye mi geldin?” diye söylenmiş. Daha sonra, gerçekten heveskâr olduğunu öğrenince, öğrenciliğe kabûl etmiş. Hattâ eserlerini, Aziz dede’ye çaldırır, zevkle dinlermiş.”
Çok yetenekli bir sanatkâr olarak, kısa sürede ilerledi; gittikçe ustalaşarak, virtüözlük derecesine yükseldi. Önceleri Üsküdar ve Galata mevlevihânelerinde, neyzenbaşılık yaptı. Daha sonra, Bahariye Mevlevihânesinde de çalıştı. Bu sonuncu görevini, kabûl etmesi, şu şekilde olmuştur:
Hüseyin Fahreddin Dede, Neyzen Aziz Dede’yi çok beğenip, takdir ettiği için, bir gün, Ahmed Celâleddin Dede’ye, rica ederek, “Ben Aziz Dede’yi davet etsem, gelmeyecek, fakat sizi sever ve kırmaz.
Lûtfen söyleyiniz, bizim dergâhın da, neyzenbaşılığını kabûl etsin.” demiş. Bu rica, Aziz Dede’ye iletilince, “Ben şişman bir adamım, Eyüb’e kadar gidip dönmek, benim için hayli zor oluyor” diyerek, kabûl etmek istememişse de, ısrarlara dayanamayarak, bu tekkenin de, neyzenbaşılığını yapmıştır.
Aziz Dede, yetmiş yaşlarında, 7 Mart 1905 tarihinde öldü ve Üsküdar Mevlevihânesi’nin, bahçesine defnedildi. Hayâtının son yıllarında, Ahmediye’de, bir aktar dükkanı açmış, bu dükkan, çağının ünlü mûsikîşinaslarının, uğrak yeri olmuştu. Türk Mûsikîsi’nin tanıdığı, en kudretli neyzenlerdendir.
Öğrencisi Neyzen Emin Efendi (Yazıcı), bu sazın, iyi bir ustası olmanın yetkisiyle, “Ben böyle neyzen görmedim, belki eslâfda da, gelmemiştir.”diyor. “Hatırat-ı Ömer Vasfi Dede” isimli eserde ise şu kayıda rastlanmaktadır:
“Aziz Dede, on adamın üflediği sesi, orta boyu ve şişman karnı ile, bir üflerdi ki, dinleyenler, bir mislini görmüş değildir. Vaktiyle, Mısır’lılara çok gitmiş, gelmiş, zevk ve tarab meclislerinde, demler çekmiş, taksimler eylemiştir.”
Bu cümlelerden, Hidivlerin konak ve yalılarına devam ettiği, anlaşılmaktadır. Aziz Dede’nin, bestekârlıktaki başarısı, saz mûsikîmize ait olan eserlerinden anlaşılır. Herbiri, ince ve hassas bir zevk ve tabiatın mahsulleri olan bu eserler bugün, en çok çalınan ve dinlenen eserler arasında yer almıştır.
Özellikle makamlarımızı, anlayışı ve kavrayışı, bunları bütün hususiyetleriyle, eserlerinde belirtmesi bakımından, Aziz Dede’yi, bu devrin, Tanburî Osman Bey, Neyzen Salim Bey gibi, ünlü bestekârların arasında, saymak ve anmak gerekir.
Aziz Dede’nin, en tanınmış öğrencileri; Neyzen ve Hattat Emin Yazıcı, Santurî Ziya Bey ve kısa bir süre ders alan, Rauf Yekta bey‘dir.
Saz eserlerinin, bir bölümü kayıptır. Bir peşrevi ile, altı saz semaisi bilinmektedir. Mûsikîmize hizmetleri geçmiş, bu değerli neyzenimizi, saygıyla ve rahmetle anıyoruz.
Hazırlayan: Tâhir Aydoğdu
Kaynak: turkmusiki.com