Hisarlı Ahmet (Ahmet İnegöllü)

Hisarlı Ahmet - Ahmet İnegöllü

Türkülerimizin kaynak kişileri, derleyenleri veya notaya alanlarından, Hisarlı Ahmet (Ahmet İnegöllü)’nün hayâtı ve ilgili türkülerimizin; bütün bilgileri, sözleri, notası ve video yorumları.

Hayâtı

Hisarlı Ahmet (Ahmet İnegöllü), 1908 yılında, Kütahya’da dünyâya gelmiştir. Çocukluğunda, sesinin gürlüğü ve güzelliği ile dikkat çeken Ahmet İnegöllü, babasının engellemelerine rağmen, türkülerden hiçbir zaman vazgeçememiştir.

Baba mesleği olan, yemeniciliği ve kavaflığın yanı sıra; türküler derlemiş, ses ve saz sanatçılığı yapmıştır.

Sanatını, usta – çırak ve gezek ilişkileri içinde; Kelerlerin Ethem efendi, Dülgerin Hüseyin Ağa, Nuri Çavuş, Kambur Celal, Arabacı İbrâhim Ağa, Terzi Sadık, Fındık Hüseyin’in bulunduğu, eğlenceli eğitim yuvalarında olgunlaştırdı.

Önceleri, üç telli bağlama çalan sanatçının, yörede eli saz tutan herkese emeği geçmiştir.

Yöre türkülerini söyleyişindeki; tavır, ritim ve icrâsıyla tanınan sanatçı, bildiği türküleri, T.R.T. Repertuarına kazandırmak için, Muzaffer Sarısözen, Nida Tüfekçi, Yücel Paşmakçı ile çalışmış ve yörenin kaynak kişisi olarak ünlenmiştir.

İnegöllü olan soyadı yerine, yörede, Hisarlı olan lâkâbından dolayı, Hisarlı Ahmet olarak tanınmıştır.

Ahmet İnegöllü (Hisarlı Ahmet), sesinde ve söyleşindeki üslup ve teknik, icrâsındaki, sağlamlık ve repertuarındaki titizliğiyle tanınırdı.

Sevgi insanı Ahmet İnegöllü (Hisarlı Ahmet), amatör ruhu ve ustalarına saygısı nedeniyle, türküleri, aynen aldığı gibi, kendinden sonrakilere aktarmaya çalıştı.

Hüseyin, Huriye ve Mustafa adlarında 3 çocuğu oldu. Kendi gibi, oğlu Mustafa’da, saz sanatçısıdır.

Oğlunun kaleminden Hisarlı Ahmet (Ahmet İnegöllü)

Babam 1908 yılında, Kale Bala denilen, Kütahya ilinin çekirdeğini oluşturan, Yukarı Hisar’da dünyâya gelmiş. Ayşe hanım ile yemenici Musa Bey’in, ikinci çocuklarıdır.

Çocukluğunu ve gençliğini, babasının yanında geçirmiş. Delikanlılık döneminde, gençlerin evlerde toplanarak, eğlendikleri ve sohbet ettikleri Gezek’lerde, üç telli bağlama ile tanışmış.

Müzik gibi uğraşların, gençleri haylazlığa iteceği düşünülen o devirde, babasından saklı, üç kile buğdaya, bir bağlama edinmiş. Dedem bunu görmüş ve kırmış, babam, gene almış, dedem gene kırılmış ama, böyle devam ederken de babam, bağlamayı öğrenmiş.

Örf ve adetlerin yaşatıldığı, görgü kurallarının ve birlikte yaşamanın pekiştirildiği Gezekler de, müzik başladığında, sohbet bırakılır, yeme içme durur, derlenip toparlanılır ve sessizce dinlenilir, seyredilirdi. Kurallara uymayanlara da, hoş cezâlar verilirdi.

Zengince olana, bedensel cezâ verilir, uzak bir pınardan su getirmesi istenir. Yoksul gence de meselâ, bir tepsi baklava alma cezâsı verilirdi. Genç kızların aynı tür toplantısına da, “kızlar içi” denir. Gençler ablalarından, hayât hakkında bilgiler alır, oynayıp eğlenirlerdi.

Askerlik çağına geldiğinde, koltuk altına aldığı bağlaması ile kıt’aya teslim olan babam, topçu askeri olmuş. Burada, klarnet çalmayı ve okuma yazmayı öğrenmiş.

Askerlik dönüşü ve dedemin vefâtı, âilenin geçimini, ona yüklemiş. Bu arada Hacer hanımla ile evlenmiş, ağabeyim Hüseyin, ablam Huriye ve ben dünyâya gelmişiz.

Hisardan, yeni gelişen şehre taşındık. Ekonomik durum nedeniyle, babam meslek değiştirir ve kahvehane açar. Üç telli bağlama, duvarda asılıdır, ünü yayılmıştır.

Kahvehanesi, âşıkların ve onu dinlemeye gelenlerin, uğrak yeridir artık. Hevesli gençlere, ders verir. Halk evleri kurulduğunda, çalışmalarını burada da sürdürür. Muzaffer Sarısözen‘in dâveti üzerine, 1942 yılında, ekip olarak Ankara radyosuna gidilmiş.

Onun sazı ve sesindeki, farklı üslup ve tavır üzerine, radyoda kalması teklif edilmiş ve “Fincanın dibi noktalı ile Pembeli” türküleri derlenmiş.

Ailevi radyoda kalmayan, babamın kahvehanesi, Âşık Veysel, Âşık Davut Sulari gibi, gezginci ozanların ve radyo sanatçılarının uğrak yeri olmuş.

Bir konser için gelen, Nida Tüfekçi ve Yücel Paşmakçı, ondaki, değişik saz tavrı ve okuyuşundaki kendine has hançereyi fark etmişler.

Benim yüksek öğrenim için, İstanbul’da olmam ve halk müziği câmiasında çalışmamın da, babamda ki tüm yöre türkülerin, T.R.T. repertuarına kazandırılmasında katkısı olmuş, türküler, hemen hayâta geçirilmiştir.

Bu arada, ibadetini de bırakmayan babam, “Hacı” olduktan sonra, “elini eteğini çek, bu işlerden” diyenlere, “Ben sazımla, Rabbime, sizden daha yakınım” derdi.

Kendimi bildiğimden beri, babamın, alkollü içki kullanmadığını bilirim, sigarayı da bırakan babam, nefesinin güçlü oluşu sâyesinde, türkü söylediğinde, sesini civar köylerden bile duyulduğunu söyler ve bununla övünürdü.

Halk destanlarını, ezbere bilir, türkülerin kaybolması ve yozlaşması endişesiyle, bunları bir kitapta toplamayı arzu ederdi. Bu arzusunu, ne yazık ki sağlığında yerine getiremedi.

Bu arzusunu, ben ve torunu, İsmail Pektaş, 1995 yılında, “Hisarlı Ahmet yorumu ile Kütahya Türküleri” adlı kitabı, Güral Porselen’in sponsorluğunda yayımlayarak, gerçekleştirebildik.

Ahmet İnegöllü (Hisarlı Ahmet), 4 Ocak 1984 tarihinde vefât etmiştir.
Kaynak: zeybekler.com

Yorum Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top