Hasan Âli Yücel

Atatürk’ün ölümünden sonra, 1938 – 1946 yılları arasında Millî Eğitim Bakanlığı yapan Hasan Âli Yücel, Cumhuriyet Döneminin, çok yönlü kişiliğe sahip seçkin bir eğitim, kültür ve siyaset adamı olarak kabul edilir.

Bu kabulün gerisinde, kuşkusuz kısa sayılabilecek hayâtına sığdırdığı programları ve ürettiği eserleri yatar. O, bu nedenle, anılmayı hak etmiş Cumhuriyet büyükleri arasında yer alır.

1-Çocukluğu ve eğitimi

1-1 Ailesi ve Toplumsal Çevre

Hasan Âli Yücel, 17 Aralık 1897 tarihinde İstanbul’da dünyâya gelmiştir. Babası Ali Rıza Bey, annesi Neyire Hanımdır. Soyu, baba tarafından Giresun-Görele’nin Daylı Köyü’nden Ömer Efendi’ye , anne tarafından (III. Selim zamanında yaşamış) Kaptan İsmail Tosun Ağa’ya kadar uzanır. O’nun gelişiminde de -doğal olarak- içine doğduğu toplumsal çevrenin etkisi vardır. Anne ve baba ekonomik açıdan iyi koşullara sahiptir.

Evlenmelerinden üç yıl sonra Hasan Âli dünyâya gelir. Hem tek çocuk olarak, hem de hayli geniş bir aile ortamında büyür. Ne var ki, bir süre sonra baba Ali Rıza Bey, iş ortamının sorunları nedeniyle sık sık görevinden istifa eder ve aile, değerli eşyaların satılmasmı gerektirecek kadar sıkıntılı günler yaşar.

Hasan Âli, çocukluğunun ilk yıllarında, ailesiyle Merkez Efendi Mahallesi’ndeki Yenikapı Mevlevihanesi ziyaretlerine katılır. Burada izlediği mistik makam ve fasıllar, dönüş törenleri, O’nun müzik yeteneğinin belirginleşmesinî sağlar. Çevrede “müzik Üstadı” olarak tanınan Mehmet Celaleddin Dede Efendi’nin yönettiği “müzik mektebi”nde eğitim görür.

1-2 Okul Yılları

Hasan Âli, 1901 yılında daha dört yaşındayken Laleli’deki Yolgeçen Mektebi’ne kaydedilir. Yazı yazma isteği oldukça fazladır. Bu nedenle, bir zorunluluk olmamasına rağmen, kendi kendine yazı yazmayı öğrenir. Edindiği bilgileri evdeki hizmetçilere ve evlatlıklara anlatmaktan zevk alır. Öğrenme ve anlatma zevki artık iyice belirginleşmiştir.

Hasan Âli, altı yaşlarında iken aile, Gümüşsuyu’nda yaptırdığı yazlık köşke taşınır. O da Topkapı Semti’nde bulunan Taş Mektep’e yazdınlır. 1906 yılında, dokuz yaşındayken Mekteb-i Osmanî’ye gönderilir. Burada ilgisini çeken yeniliklerle karşılaşır. Örneğin, yazı tahtasını, haritaları ve sıraları görür ve sınıf ortamıyla tanışır. Ayrı ayrı hocalardan ders görür.

Bu arada Meşrutiyet ilan edilmiş (1908), hürriyet şiirleri, marşları ve şarkıları duyulmaya başlamıştır. Bunları zevkle ezberler ve söyler. Beş yıllık bu okulu 1911 yılında pekiyiden de üstün bir derece (Aliyyülala) ile bitirir. Okuma tutkusu oldukça gelişmiştir. Beyazıt kitapçılarından aldığı romanları -babasına rağmen- yutarcasına okumayı sürdürür. Mekteb-i Osmanî’den sonra, Hasan Âli için “Vefa İdadisi” dönemi başlar.

“İntikam Olsun” başlıklı ilk yazısını burada öğrenciyken yazar. “Mektepli” dergisinin açtığı yarışmaya katılır ve 17 Ekim 1913 tarihinde yayınlanır. Ne var ki, son sınıftayken, Birinci Dünyâ Savaşı nedeniyle askere alınır ve okula ara vermek zorunda kalır. Önce asteğmen, sonra teğmen olarak toplam üç buçuk yıl askerlik yapar ve 2 Aralık 1918 tarihinde terhis edilir. Hasan Âli, askerlik sonrası öğretimini Darülfünün’da tamamlama imkanı bulur.

Liselerin son sınıfında okurken askere alınan gençlere böyle bir imkan tanınmıştır ve Hukuk Fakültesi’ne kayıt yaptırır. Bir yandan da İfnam gazetesinde çalışır. Türk Sesi gazetesinin kurucuları arasında yer alır. Ancak hukuk öğretimini, dersteki yöntemi yüzünden tartıştığı hocası Celalettin Arîf Bey’e kızgınlığı nedeniyle yarıda bırakmak zorunda kalır. Edebiyat Fakültesi’nin Felsefe Şubesi’ne kaydolur.

Artık Cağaloğlundaki Darülmuallimîn-i Aliye (Yüksek Öğretmen Okulu)’nin öğrencisi durumundadır. Bu dönemde, Hasan Âli; Yahyâ Kemâl Beyatlı, Ahmet Hamdi Tanpınar gibi şairlerle ikbal Kıraathanesi’ne gidip gelmeye başlar, İstiklal Savaşı’nın zor günleri yaşanmaktadır. Ortalıkta İnönü Savaşlarına ilişkin haberler vardır.

Hasan-Âli, gazetesinde özellikle bu savaşlara ilişkin haberler verir ve bunları söz konuşu kıraathaneye de ulaştırarak dostlarını bilgilendirir. Ayrıca, ulusal protesto hareketlerine, örneğin bunların ilki ve en büyüğü 23 Mayıs 1919 tarihinde düzenlenen Sultanahmet Mitinglerine katılır.

Kendisini Edebiyat Fakültesi çevresinde oluşan düşünce tartışmaları içinde bulur. Mustafa Şekip (Tunç), İsmail Hakkı (Baltacıoğlu) ve Mehmet Emin (Erişirgil)’in H. Bergson merkezli denebilecek tartışmalarını izler. Bu tartışmalarda sık sık A. Schopenhauer, J. Stuart Mili, H. Spencer, W. James gibi düşünürlerin fikirleri de ele alınmaktadır. Hasan Âli, bu ve benzeri düşünürlerin fikirlerini kendi eserlerinden okuyamamanın sıkıntısını duyar. (Bakanlığı döneminde, Tercüme hareketini başlatışında bu deneyiminin rolü olmuştur.)

Hasan Âli’nin üzerinde etkisi olan hocalar arasında, Kuvay-ı Millî ye hareketini Akşam gazetesindeki yazılarıyla desteklemiş olan Necmettin Sadık (Sadak)’ın özel bir yeri olduğu söylenebilir. O’nu günlük gazetelerde yazı yazmaya özendiren, örneğin Akşam gazetesinde “Pazartesi Konuşmaları” başlığı altında köşe yazıları yazmaya yönelten Necmettin Sadık’tır. Hasan-Âli, Darülmuallimîn-İ Aliye’den “Ruh ve Beden” üzerine yaptığı tez niteliğindeki otuz sayfalık bir çalışmasıyla 1921 yılında mezun olur.

2- Meslek hayâtı

2-1 İzmir Yılları

Hasan Âli, öğretimini bitirir bitirmez öğretmen olarak tayin edilemez ve bu yüzden özel bir okulda bir süre ücretli ders vermek zorunda kalır. 1921 yılının sonunda, bazı hocalarının desteğiyle Edebiyat Fakültesi’nde öğrenci disiplinini sağlamak amacıyla oluşturulmuş inzibat memurluğuna atanır. Yaşı 25’tir ve askerlik döneminden arkadaşı olan Necâti (Tansel)’in kızkardeşi Refika Hanımla evlenir. Kısa bir süre sonra, İzmir Erkek Muallim Mektebi’ne Türkçe ve Edebiyat Öğretmeni olarak atanır.

Kent, Yunan işgali ve zulmünün izleriyle doludur. Kötü koşullarda, 19 Aralık 1922 tarihinde öğretmenliğe başlar. Eşi İstanbul’dan İzmir’e gelir. Bir grup meslektaşıyla Muallimler Birliği ve Türk Ocağını kurar. Hasan Âli, Mustafa Kemal ile İlk kez burada karşılaşır (2 Şubat 1923). Halkla yaptığı bir toplantıda, söz alarak Mustafa Kemal’e “mekteplerin yanında medreselerin devam edip etmeyeceği’ni sorar. Mustafa Kemal, kendisine, ilke olarak “eğitim birliği” ve “karma uygulama”dan söz ederek cevap verir. O’nun buradaki öğretmenliği uzun sürmez, işini bırakarak hamile eşiyle beraber İstanbul’a gelir.

2-2 İstanbul Yılları

Bu yıllar, Laleli’de Kitapçı Ahmet Halil’in evinde kiracılıkla başlar. Edebiyat Fakültesi’nin Felsefe Bölümü’nde, alanıyla ilgisiz bir işte iki ay kadar çalışmak zorunda kalır. 1924 yılında yeniden mesleğine döner ve önce Kuleli Askeri Lisesi’nde edebiyat öğretmenliği yapar, ardından da İstanbul Erkek Lisesi’ne felsefe öğretmeni olarak atanır. Sonraki ders yılında, varolan görevine ek olarak edebiyat derslerine de girmeye başlar. 1926 yılından itibaren İstanbul Erkek Lisesi’nde felsefe ve içtimaiyat (Sosyoloji) öğretmenliği ile Galatasaray Lisesi malumat-ı vataniye öğretmenliği yapar.

1927 yılında sona eren öğretmenlik yıllarında, “Felsefe Elifbası”, “Süri ve Tatbikî Mantık”, Hıfzı Tevfik ve Hamamizade İhsan ile birlikte yazdığı “Türk Edebiyatı Numuneleri” adlı eserlerini yayınlayarak ilgililerin dikkatlerine sunar. 1926 yılında da Can ile Canan adım verdikleri ikizleri doğar. Gülümser adlı üçüncü çocukları 1936 doğumludur.

Hasan Âli Yücel kimdir

2-3 Müfettişliğe Atanışı

3 Mart 1924 tarihinde yürürlüğe giren Öğretim Birliği (Tevhid-i Tedrisat) yasasının sonucu olarak, öğretim kurumlarının hepsi Maarif Vekaleti’ne bağlanmış, bu çerçevede, Mustafa Necâti döneminde (1926’da) Maarif Emirlikleri kurulmuş ve ülke Mıntıkalara ayrılmıştır. 1927 başında, Hasan-Âli, Reşat Şemsettin (Sirer) ile birlikte “Mıntıka Müfettişleri” unvanıyla İstanbul Maarif Emirliğine verilirler. Müfettişlik döneminde, Hasan-Âli, öncelikle “yazı ve dil sorunları” üzerine yoğunlaşır. Tevfik Fikret‘in batılılaşma (modernleşme) doğrultusundaki düşüncelerine ilgi duyar.

O’nun “Tarihi Kadim-Doksan Beşe Doğru” adlı şiir kitabını latin harfleriyle yayınlamasının altında bu ilgi (ve hayranlık) yatmaktadır (Latin harfleriyle basılan ilk eserdir bu kitap). Hasan Âli, 1929 sonunda İkinci Sınıf Maarif Müfettiş Umumiliğine yükselir. Maarif Emirlikleri kaldırılınca Maarif Vekaleti Teftiş Kurulu Üyesi olur. 1930 yılında Maarif Vekili Cemal Hüsnü (Toray), kendisini araştırma ve inceleme göreviyle Paris’e gönderir. Bu dönem, Hasan Âli’nin “batı uygarlığıyla ilk kez karşılaşması” açısından önemlidir.

Bu süre içerisinde, öğretim kurumlarını inceler ve Fransız kültürü üzerine araştırmalar yapar. Oradaki Türk öğrencilerin denetimiyle görevli müfettiş Salih Zeki ile beraber Londra’ya iki haftalık bir teftiş gezisinde bulunur. Salih Zeki geri çağrılınca müfettişlik görevi Hasan Âli’ye verilir. Bu arada Fransızcasını geliştirmeye çalışır, opera ve tiyatro sanatlarıyla ilgilenir. 1930 yılının sonunda, geniş bir inceleme ve araştırma dosyasıyla Türkiye’ye döner. 1936 yılında bu incelemesini “Fransa’da Kültür İşleri” adıyla yayınlar.

2-4 Mustafa Kemal’le Gezi

Demokrasiye geçiş denemesi çerçevesinde kurulan Serbest Cumhuriyet Fırkasi’nın kapatılmasından sonra, Mustafa Kemal Atatürk, ülke boyutunda bir denetleme gezisine çıkmıştır. Her bakanlık, O’na danışmanlık yapacak ve yönergeler çerçevesinde araştırmalarda bulunacak bir müfettiş görevlendirir. Maarif vekaleti de bu görevi 33 yaşındaki genç Hasan Âli’ye verir. Mustafa Kemal Atatürk, kendisini İzmir’den hatırlar. Bu gezinin ilk durağı Kayseri’dir. Burada, Mustafa Kemal Atatürk, ders dinlemek üzere kentin lisesine davet edilir. Girdikleri sınıfta felsefe dersi yapılmakta ve öğrencilerin önünde yazarı Hasan Âli olan ders kitabı bulunmaktadır.

Mustafa Kemal Atatürk, hem öğretmenin anlatımını dinler, hem de ders kitabını inceler. Arapça terimler boldur, anlaşılma güçlüğü vardır. Akşam yemeğinde, Mustafa Kemal Atatürk, Hasan Âli’ye bu sorunu çözmeyi düşünüp düşünmediğini sorar. Bu görüşmede Hasan Âli, dilde sadeleşme ve birliğin sağlanmasının kişisel girişimlerle değil, merkezi ve kurumsal çalışmalarla oluşturulabileceği düşüncesinde olduğunu söylemiştir. Buna rağmen, bu doğrultudaki kişisel çabalarını sürdürmekten geri durmamıştır.

3 Mart 1931 tarihine kadar devam eden bu üç aylık gezi esnasında, Mustafa Kemal Atatürk’le Hasan Âli arasında oldukça anlamlı bir diyalog daha gerçekleşir. Mustafa Kemal Atatürk, bir gün, yanında bulunanlara “Türk milleti ne zaman kendîni kurtulmuş sayabilir?” diye sorar. Yanındakiler doğal olarak görüşlerini bildirirler. Sonra Hasan Âli söz alır: “Paşam, Türk milleti ne zaman kurtarıcı arama ihtiyacını duymayacak hale gelirse, o zaman kurtulmuş olur.” Mustafa Kemal Atatürk, kendisine, “Bu çocuğun ileri attığı, üstünde bizi derin derin düşündürmeye değer bir fikirdir.” diyerek takdirlerini bildirir.

2-5 Türk Dili Tetkik Cemiyeti’ne Desteği

Söz konusuu denetleme gezisinden bir yıl sonra, dil devrimim doğru temeller üzerinde geliştirmek düşüncesiyle, 12 Temmuz 1932 tarihinde Türk Dili Tetkik Cemiyeti kurulur. Cemiyetin başkanı Samih Rifat, sekreteri Ruşen Eşref Günaydın), üyeleri ise Celâl Sâhir Erozan ile Yakup Kadri (Karaosmanoğlu)’dur. Bu yılın Eylül ayında, Dolmabahçe Saray’ında ilk Dil Kurultayı toplanır. Türk dilinin sorunları tartışılır, görüşler sunulur, ana program oluşturulur ve Merkez Heyeti seçilir. Kurultaydan sonraki ilk Merkez Heyeti toplantısında alt çalışma kolları oluşturulur. Hasan Âli, Etimoloji Kolu Başkanlığına getirilir.

Hasan Âli, Güneş – Dil Teorisini gerçekçi bulmadığı için, bu çerçevedeki tartışmalara katılmamıştır. Bu yıl içinde Hasan Âli yeni eserleriyle gündemdedir. “Mevlana‘nın Rubaileri”, “Goethe: Bir Dehanın Romanı”, “Türk Edebiyatı’na Toplu Bakış” adlı kitaplarını yayınlar. Hasan Âli, Goethe üzerine çalışması Türkçe’de ilk olması nedeniyle, Goethe madalyasıyla ödüllendirilir. Yaşar Nabi Nayır‘ın dediği gibi, “aklıyla batıda, gönlüyle doğuda bir düşünce adamı” olan Hasan Âli, 1930’lu yıllarda sanat, edebiyat, felsefe ve bilim üzerine yoğunlaşmış, yazılar yayınlamıştır.

2-6 Gazi Eğitim Enstitüsü Müdürlüğü

1932 yılında, Hasan Âli, batıdaki benzerleri örnek alınarak kurulan, öğretim üyeleri yurtdışında okumuş kişilerden oluşan Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü’ne müdür olarak atanır. Gazi Eğitim Enstitüsü’nde, kendisinin hem arkadaşı, hem de meslektaşı eğitimci İsmail Hakkı Tonguç da öğretim üyesidir. Yakın bir işbirliği içindedirler. Bu dönemde, Hasan Âli, 1917 – 1933 yılları arasında yazdığı didaktik şiirlerini “Dönen Ses” adıyla yayınlar. Bu şiirleriyle, çocuk edebiyatına katkıda bulunmuş şairlerden birisi olarak kabul edilir.

2-7 Politik Hayâta Geçiş

Hasan Âli, 1933 yılı sonunda Maarif Vekaleti Orta Tedrisat Umum Müdürlüğü’ne atanır. Bu dönemde, üniversiteye geçişteki önemi nedeniyle liselerde reform düşüncesi üzerine yoğunlaşır. Bu çerçevedeki araştırmaları ve düşüncelerini “Türkiye’de Orta Öğretim” adlı eseriyle ortaya koymayı dener. Genel Müdürlüğü döneminde, bir gün, Bakan Hikmet Bayur mevzuata aykırı bir ricada bulunur ve tartışırlar. Bunun üzerine, maddî bir güvencesi olmamasına rağmen, istifa eder. Ancak Bakanın özür dilemesiyle görevine döner. Bu arada seçim tarihi yaklaşmaktadır.

1934 yılında, Cumhuriyet Halk Partisi’ne dilekçe vererek, milletvekili adayı olarak önerilmesini sağlar ve İzmir Milletvekili olarak Meclise girer. O’nun, özellikle 1935 – 1937 yılları arasında yayınladığı yazıları hem eğitim ve kültür alanındaki yoğun ilgisinin belgesi, hem de Maarif Vekilliği’ne hazırlandığının göstergesi niteliğindedir.

3- Hasan Âli Yücel’in maarif vekilliği

3-1 Bakan Oluşu

Cumhuriyet’in kurucusu Atatürk ölmüş, Na’a’şını Büyük Millet Meclisi adına taşıyacak grup kur’a çekilerek oluşturulacaktır. Hasan Âli Yücel, seçilen 12 Milletvekili arasındadır. Sevgiyle bağlı olduğu Atatürk’e karşı son görevini yerine getirir. 11 Kasım 1938 tarihinde İnönü Cumhurbaşkanı seçilir. 28 Aralık 1938 tarihinde, Hasan-Âli Yücel, 41 yaşında, iken istifa eden Saffet Arıkan’ın yerine, Celal Bayar kabinesinde Maarif Vekili olur. Özellikle Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün desteğiyle, yakın çalışma ve dost grubunun katılımıyla büyük bir reform hareketi başlatır ve gerçekleştirir. Ülkemizin bugüne gelişinde, O’nun dönemindeki bu reformların yadsınamaz bir işlevi olduğu açıktır.

3-2 Reformlar

3-2.1 Kongre ve Şuralar

Hasan Âli Yücel, 1 ve 2 Mayıs 1939 tarihlerinde, on yıllık neşriyat sergisi ve birinci Türk neşriyat kongresi’ni açar, yazarlar, yayıncılar, eğitimciler, araştırmacılar, sanatkarlar, milletvekilleri ve bakanlık görevlilerinden oluşan kongre, çeşitli alt gruplara aynlarak sorunlar ve öneriler üzerinde çalışır. 17 Temmuz 1939 tarihinde de bilim adamları, eğitimciler, yazarlar ve sanatçıların katıldığı, eğitim sisteminin ilkelerini ve okul programlarını belirlemek amacıyla Birinci Maarif Şürası toplanır. Böylece millî eğitimde çok önemli bir yeri olan bir gelenek başlatılır.

15 – 21 Şubat 1943 tarihlerinde de -yine Yücel’in başkanlığında- ikinci maarif şurası okullarda ahlak terbiyesinin geliştirilmesi gündemiyle açılır. Aynı yılın Ocak ayında Bakanlık’la öğretmenler arasında iletişimi sağlamak için Tebliğler Dergisi, Şubat’ında da İlköğretim Dergisi yayınlanır.

3-2.2 Birinci Devlet Resim ve Heykel Sergisi

1930’lu yıllar içinde, güzel sanatlar alanında çeşitli adımlar atılmış, ulusal değerlerin oluşturulması ve geliştirilmesi doğrultusunda oldukça büyük mesafe alınmıştır. 31 Ekim 1939 tarihinde, Hasan Âli Yücel, söz konusu adımların sonucu olarak Birinci Devlet Resim ve Heykel Sergisi’ni açar. Her yıl 31 Ekimde bir kere düzenlenen bu sergi Ankara’da kurulur ve bir ay devam eder. Sergiye, 1939 yılından itibaren Maarif Vekilliği’nin yılda üç sayı yayınladığı Güzel Sanatlar Dergisinde yer verilir. Bu dergi, Türkiye’de renkli röprodüksiyonlan ilk kez vermesînden dolayı oldukça önemli bir işlev görmüştür.

3-2.3 Basılı Yayınlar

3-2.3.1 Tercüme Bürosu

Hasan Âli Yücel, Birinci Neşriyat Kongresi’nde dünyâyı, özellikle batıyı tanımak zorunluluğunun altını çizmiş, “bu zorunluluk, bizi geniş bir tercüme seferberliğine davet ediyor,” demiştir. Bu düşünceyle kurulan Tercüme Heyeti, ilk toplantısını 28 Şubat 1940 tarihinde, Ankara’da yapar. Heyet, Dr. Adnan Adivar başkanlığında dört toplantı yapmış ve bir daimî büro oluşturmuştur.

Nurullah Ataç’ın yönettiği Büro’nun üyeleri arasında Saffet Pala, Sabahattin Eyüboglu, Sabahattin Ali, Bedrettin Tuncel, Enver Ziya Karal ve Nusret Hızır vardır. Kuruluşundan kısa bir süre sonra hızla çalışmalar başlar; 1946 yılı sonunda, dünyâ edebiyatı klasiklerinden 496 eser Türkçeye çevrilir. Bu eserlerin yanında, özellikle felsefe ders kitabı sıkıntısı nedeniyle önemli kimi filozofların kitapları Türkçe’ye kazandınlır. 19 Mayıs 1940 yılmdan itibaren iki ayda bir Tercüme Dergisi yayınlanır.

3-2.3.2 Ansiklopedi ve Dergiler

Maarif Vekaleti, Leiden’de İngilizce, Fransızca ve Almanca olarak yayınlanan İslam Ansiklopedisi’nin çevirisini kararlaştırarak İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ni görevlendirir. 13 Ciltlik bu ansiklopedi 1988 yılında tamamlanmıştır. Daha sonra adı Türk Ansiklopedisi olarak değiştirilen ve İlk resmî ve telif Türkçe ansiklopedi olan İnönü Ansiklopedisi’nin ön çalışmaları başlatılır. Bu ansiklopedi 33 cilt halinde -yıllar içinde- ancak tamamlanabilmiştir.

Ayrıca, 1943-54 yılları arasında da Celal Esat Arseven’in hazırladığı 5 ciltlik Sanat Ansiklopedisi yayınlanmıştır. 1939 yılından itibaren İlköğretim 1939, Maarif Vekilliği Tebliğler Dergisi 1939, Teknik Öğretim 1940, Tercüme Dergisi 1940, Tarih Vesikaları 1941, Kadın-Ev 1943 ve Köy Enstitüleri 1945 gibi dergilerin çıkarıldığı görülür.

3-2.4 Köy Enstitüleri

17 Nisan 1940 tarihinde Köy Enstitüleri yasası çıkarılarak Köy Enstitüleri kurulmaya başlanır. 1942-43 öğretim yılında, bu okullara öğretmen, yönetici, gezici başöğretmen, ilköğretim müfettişi ve kesim müfettişi yetiştirmek için, Hasanoğlan Köy Enstitüsü bünyesinde Yüksek Köy Enstitüsü kurulur. Sayıları zamanla 21’i bulan Köy Enstitüleri, 1944 yılından sonra yılda ortalama 2000 öğretmen yetiştirmiştir. Ne var ki, 1946 yılında bu öğretim kurumları tartışma konusu olmaları nedeniyle kapatılmıştır.

3-2.5 Ankara Devlet Konservatuvarı

Ankara Cebeci Semtinde, 1924 yılında Musîki Muallim Mektebi kurulmuştur. Sonra, Mustafa Kemal Atatürk, müzik eğitimi alanında da reformlar istediğini belirtir. Bir takım ön hazırlıklar yapılır ve 20 Mayıs 1940 tarihinde Devlet Konservatuvarının kuruluş yasası çıkarılır. Başlangıçta müzik ve temsil kolundan oluşan bu konservatuvarın ülkemiz sanat hayâtında büyük etkisi olmuştur. Ayrıca, konservatuvar ile Tercüme Bürosu arasında ilişki sağlanmış, çeviriler yoluyla Türk tiyatro yazarları ve oyuncuları için örnekler sunulmuştur. Günümüzün Senfoni Orkestraları, Devlet Tiyatroları ve Operaları (hatta bazı özel tiyatrolar) bu kaynaktan beslenerek oluşmuştur.

3-2.6 Dude Yenileşme

Hasan Âli Yücel, 1940 ve 1941 yıllarında, dilin Türkçeleştirilmesi ve bütün bilim dallarmın ifade aracı haline gelebilmesi doğrultusundaki çalışmalara ağırlık verir ve önce, 6 Haziran 1941 tarihinde Birinci Coğrafya Kongresi’ni toplar. Sonra Gramer Komisyonu’nu toplantıya çağırır. Tahsin Banguoğlu’na “Ana Hatlarıyla Türk Grameri” adlı bir eser hazırlatır ve yayınlatır. Ardından, Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun dilinin Türkçeleştirilmesine katkıda bulunur. Ayrıca, çeşitli bilim dallarının sözlükleri yayınlanır: İmla Kılavuzu 1941, Gramer Terimleri 1942, Coğrafya Terimleri 1942, Felsefe ve Gramer Terimleri 1942, Hukuk Lügati, Tıp Lügati 1944, Türkçe Sözlük 1944 gibi. Bunların dışında, “Tanıklarıyla Tarama Sözlüğü”nün ilk ciltleri yayınlanır.

3-2.7 Ders Kitaplarında Standardizasyon

Dil Kurumu tarafından hazırlanan terimler, 1939 yılından başlayarak ders kitaplarında kullanılmaya başlar. Ayrıca, ders kitaplarının hem basılması, hem de yurt genelinde hizmete sunulması için bir teşkilat kurulur. 1940 yılında “Ders Kitapları Düzeltme Kılavuzu” yayınlanır.

3-2.8 Meslekî ve Teknik Öğretim

Meslek okullarının sorunlarını çözümlemek amacıyla 1933 yılında, Maarif vekilliği bünyesinde Meslekî ve Teknik Öğretim Genel Müdürlüğü kurulur. 1941 yılında vekalet merkez örgütünün yeniden düzenlenmesi sürecinde, Bakan’a bağlı ikinci bir müsteşarlık (Meslekî ve Teknik Öğretim Müsteşarlığı) oluşturulur. 1942 – 1943 öğretim yılında, bu alandaki okul sayısı 113 iken 1949 yılında 275’e, kurs sayısı ise 42 iken 470’e çıkar.

3-2.9 Beden Eğitimi ve Spor

22 Ekim 1938 tarihinde kurulan Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü, 29 Mayıs 1942 tarihinde Maarif Vekaletine bağlanır, başına da başarılı bir sporcu olan Vildan Aşir Savaşır getirilir, İkinci Dünyâ Savaşı sonrasıdır. Uluslararası ilişkiler gelişmeye başlamıştır. Bu ilişkilerin oluşturduğu atmosferde, Türk Sporu yurtdışına açılmaya başlar ve bu durum sporcular için tam bir teşvik olur. Hasan Âli Yücel, çok geçmeden, 18 Şubat 1946 tarihinde Beden Eğitimi ve Spor Şurası’nı açar. 6 gün süren Şura’da beden eğitimi ve sporun sorunları tartışılır, çözümler üretilir ve bir program hazırlanır.

3-2.10 Eski Eserler ve Müzeler

Eski eserlerin bakımı, onarılması çalışmaları ve müzelerin kurulması, kuşkusuz Atatürk zamanında başlar. 1944 yılında, bu alandaki çalışmaların daha sağlıklı yürütülebilmesi amacıyla Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü kurulur. 16 Şubat 1945 tarihinde de 12 müzecilik uzmanının katıldığı Eski Eserler ve Müzeler Birinci Danışma Komisyonu toplanır. Açış konuşmasını Hasan Âli Yücel yapar.

3-2.11 Unesco’yla İlişki

Hasan Âli Yücel, 1945 yılında, 4 – 20 Kasım arasında Londra’da toplanan ve 43 ülkenin katıldığı Unesco toplantısında ülkemizi temsil eder. O, burada yaptığı konuşmada, “Birleşmiş Milletler’in eğitim ve Öğretim alanında yapacakları iyi İşbirliğinin dünyâ barışının temeli olduğu”nu vurgular. Unesco’nun statüsüne ilişkin anlaşma 20 Mayıs 1946 tarihinde Türkiye tarafından imzalanır ve üç yıl sonra da Unesco-Türkiye Millî Komisyonu Ankara’da toplanır.

3- 2.12 Üniversiteler Yasası

O’nun döneminde, Ankara Fen Fakültesi (1943), İstanbul Teknik Üniversitesi (1944.) ve Ankara Tıp Fakültesi (1945) kurulur. Dört yıl gibi bir hazırlıktan sonra, 15 Haziran 1946 tarihinde 4936 sayılı Üniversiteler Yasası çıkarılır. Bu yasayla, yüksek öğretim kurumlarının Bakanlıkla olan “sıkı bağı” önemli ölçüde gevşetilmiş, mevcut kuruluşlar yapısal bir bütünlüğe kavuşturulmuş, böylece üniversiteye organik bir karakter kazandırılmıştır. Bu yasanın getirdiği bir başka sonuç, “dışarıdan denetim” yerine “içeriden denetim” getirmiş olmasıdır. Ankara Üniversitesi de bu yasanın sonucu olarak kurulmuştur.

Hasan Âli Yücel hayâtı

4- Hasan Âli Yücel’in istifası, son yılları ve ölümü

4-1 İstifası

Hasan Âli Yücel, 5 Ağustos 1946 tarihinde 7 yıl ve 7 ay sürdürdüğü Millî Eğitim Bakanlığı görevinden çeşitli nedenlerle istifa eder.

4-2 Son Yılları

İstifasının ardından Hasan Âli Yücel, gazetecilik görevine döner ve dönemin etkin bir gazetesi olan Ulus’ta yazılar yayınlar. 21 Kasım 1950 tarihinde, söz konuşu gazeteyle ilişkisi bozulunca, üyesi olduğu partiden de ayrılır ve politik hayâtını noktalar.

1950 – 1960 yılları arasındaki bu son dönemde, Cumhuriyet’te “Köşemden” başlığı altında yazılar yazar, yurtdışı gezilere çıkar ve Kıbrıs ve İngiltere gezilerinden sonra izlenimlerini, düşüncelerini “Kıbrıs Mektupları” ve “İngiltere Mektupları” adıyla yayınlar.

1956 yılından itibaren bir süre İş Bankası Yayın İşlerini yönetir, 1960 yılında bunu da bırakır.

4-3 Rahatsızlığı ve Ölümü

Bir döneme damgasını vuran eğitim ve kültür adamı Hasan Âli Yücel, kalp ve şeker rahatsızlığı nedeniyle kendini iyi hissetmemektedir. Yazı, İstanbul – Orhantepe’de geçirir. 1960 Eylül ve Ekim aylarında Millî Eğitim Planı’nın hazırlık çalışmalarını yürüten komisyon toplantılarına katılır. Kasım ortalarında UNESCO’nun II. Genel Kurul Toplantısına katılmak üzere Paris’e gider.

Yücel, 26 Şubat 1961 sabahı, İstanbul’da misafir olarak kaldığı Prof. Dr. Tevfik Sağlam’ın evinde enfarktüs’ten vefat eder. Cenazesi, 3 Temmuz 1943 tarihinde açılışını yaptığı İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Kliniği’nden alınarak Ankara’ya getirilir. Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinde katafalka konulur ve 2 Mart’ta büyük bir törenle Cebeci Asri Mezarlığı’nda toprağa verilir. Kaynak: meb.gov.tr

Bir yanıt yazın