
Nef’î Ömer Efendi’nin hayâtı ve Klâsik Türk müziği eserlerine güfte olan şiirleri ile ilgili eserlerin; bütün bilgileri, sözleri, notası ve video yorumları.
Hayâtı
1572 – 1635 yılları arasında yaşamış olan ve Türk edebiyatının, en büyük kaside şâiri olarak tanınan Nef’î Ömer Efendi, gerek kendi zamanında, gerekse sonraki yüzyıllarda, kaside yazan bütün şâirlere etki etmiş bir şâirimizdir.
1572 yılında, Hasankale’de doğduğu için, devrin kaynakları Nef’i’den, Erzenü’r-Rumî diye söze ederler. Babası, ülkesinin eşrafından, Sipahi Mehmed Bey’dir.
Gerçek ismi, Ömer olan Nef’î, kaynaklarda, Nef’i Ömer Efendi adıyla anıldığı gibi, mührüne kazdırdığı beyitte de, Ömer adı görülmektedir.
Daha küçük yaşlardan itibaren, güçlü bir eğitim görmüştür. Öğrenimine, Hasankale’de başlamış, sonra Erzurum’a gelerek devam ettirmiştir. Burada Fars edebiyatının ünlü eserlerini okumuş, Arapça ve Farsça öğrenmiştir.
Nef’i Ömer Efendi, Erzurum’da öğrenimini sürdürürken, genç yaşında şiir yazmaya da başlamıştır. İlk mâhlâsı, Zarrî “zararlı” dır.
1585 yılında Erzurum defterdarı olan, Gelibolulu Müverrih Ali, şiirlerini görmüş, beğenmiş ve bu genç şâire, Nef’i “nafi, yararlı” mâhlâsını vermiştir.
Padişah 1. Ahmed zamanında İstanbul’a geldikten sonra, devlet hizmetine girmişi ve bir süre farklı memurluklarda çalışmıştır. Daha sonra, 2. Osman ve 4. Murad dönemlerinde, yıldızı parlamış ve sarayla yakın bir ilişki kurmuştur.
Hicviyeleri ile ünlü olan Nef’i Ömer Efendi, yazdığı hicivlerle, dönemin birçok isminin nefretini ve öfkesini üstüne çekmiştir. Uzunca bir süre, 4. Murad tarafından korunmuştur.
4. Murad kendisinden hiciv yazmamasını istediğinde, padişaha bu konuda söz verdiyse de, kalemini durduramayıp, Vezir Bayram Paşa hakkında bir hicviye kaleme almıştır.
Bu hicviyesinden ötürü, 1635 yılında, sarayın odunluğunda, kementle boğularak öldürülmüş ve cesedi, İstanbul boğazından denize atılmıştır.
Halk arasında, Nef’i Ömer Efendi’nin ölümü ile ilgili olarak, büyük bir şâir olduğu için, infazından vazgeçildiği ve padişaha gönderilecek belge yazılırken, belgeyi yazan zencinin, kâğıda mürekkep damlatması üzerine, orada bulunan Nef’i’nin, “‘Mübarek teriniz damladı efendim’ diyerek, yaşama şansını kaybettiği rivâyet edilmiştir.