
Bestesi Lemî Atlı’ya, güftesi Nedîm’e âit olan, uşşak makâmı, düyek usûlündeki şarkının; bütün bilgileri, sözleri, notası ve video yorumları.
Eserin Künyesi
Bestecisi: Lemî Atlı
Güfte şâiri: Nedîm
Makâmı: Uşşak makâmı
Usûlü: Düyek usûlü
Formu: Şarkı formu
Sözleri
Bu imtidâd-ı cevre kim bahtın şitâbı var
Mihnet-medâr olan feleğe intisâbı var
Eyler nesim-i subhu bize gird-bâd-ı gam
Bu rûzgâr-ı bî-mededin inkılâbı var
Cumhuriyet Türkçesi Karşılığı
Bahtımız, çektiğimiz eziyetin sebebi olan feleğe uyup, bu zulmün uzayıp gitmesi için uğraşmak konusunda acele ediyor. Felek, lûtuf dolu tatlı rüzgârları bile, bizim için gam kasırgasına döndürmüştür.
Bu amansız rüzgâr, büyük değişikliklere sebep olacak.
Öyküsü
Prof. Dr. Alâeddin Yavaşca, şarkının öyküsünü anlatıyor
Prof. Dr. Alâeddin Yavaşca, şarkıya konulan yasağın kalkmasını anlatıyor
Prof. Dr. Alâeddin Yavaşca, klâsik mûsikîmizin, en büyük icrâcılarından biri olduğu kadar, bilgisi, tecrübesi ve hoşsohbetliğiyle de, seçkin bir şahsiyettir. Geçen cumartesi günü, Atatürk Kitaplığı’nda gerçekleştirilen, “Hâtıralarla Türk Müziği’nin Yakın Tarihi” başlıklı sohbetler dizisinin ilkinde, son derece ilginç anekdotlar anlattı. Özellikle, Lem’i Atlı’nın, “Bu imtidâd-ı cevre kim bahtın şitâbı var” güfteli uşşak şarkısının hikâyesi çok çarpıcıydı.
Yıl 1952 veya 1953. Halk Partisi’nden bir hanım milletvekili, Demokrat Parti’ye geçmek istemektedir; T.B.M.M. kürsüsünde etkileyici konuşmalarıyla tanınan; aktif, becerikli, ceberut bir hanım. Bunun için, vaktiyle babasının yakın dostlarından olan, Refik Koraltan’a, aracı olması için ricâda bulunur. Ve Ziraat Bankası Genel Müdürü, Midhat Dülge’nin, Kalender’deki büyük evinde, yemekli bir toplantı düzenlenir.
Refik Koraltan, bu toplantıda, eşi Mukbile Hanım’ın akrabalarından, Alâaeddin Yavaşca’nın da, küçük bir konser vermesini istemiştir. Ve toplantı günü gelir çatar. Uzun yemek masasının etrafında, kimler yoktur ki! Celâl Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü, Refik Koraltan, yâni , dört kurucu ve önde gelen bakanlar ile milletvekilleri. Hepsi de, hanımlarıyla gelmişlerdir.
Toplantıda önce, Demokrat Parti’ye geçmek isteyen hanım milletvekili söz alır ve özetle şunları söyler: “Bir insan, ne yaparsa, gençliğinde yapar. Ama benim partim, maalesef muhalefete düştü. Üstelik, şu anda, muhalefeti bile yapabilecek güçte değildir. Ben bu aktif dönemimde, aktif olan bir partide çalışmak ve enerjimi, Demokrat Parti saflarında harcamak istiyorum”.
Ardından Refik Koraltan, Halk Partili hanım milletvekilini öven ve partilerine katılma talebini, memnuniyetle karşıladıklarını ifâde eden bir konuşma yapar. Cumhurbaşkanı Celâl Bayar ve Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü de, yaptıkları konuşmalarda, Koraltan’a katıldıklarını ifâde ederler. Sonra sözü Adnan Menderes alır ve der ki:
“Ağabeylerimin fikirleri, benim için muhteremdir. Fakat demokrasi, tek ayak üzerinde duran bir rejim değildir, iki ayak üzerinde durmaya mecburdur: İktidar ve muhalefet. Büyük bir şanssızlık eseri olarak, muhalefet ayağı zayıf kalmıştır.
Hâlbuki, tâkip ve murakabe edecek, iktidar olarak yanlış iş yaparsak, bizi uyaracak bir muhalefet lâzımdır. Şimdi benim gönlüm, bu çok değerli ve cerbezeli politikacı hanımefendinin, ezici bir çoğunlukla iktidara gelmiş Demokrat Parti’de değil, zayıf düşmüş olan, kendi partisinde görev yaparak bizim karşımıza çıkmasını, bizi, hiç çekinmeden enine boyuna tenkit etmesini arzu ediyor. Bilmem, yanılıyor muyum?”
Menderes, her zaman olduğu gibi, o kadar etkili konuşmuştur ki, diğerleri de, ister istemez, onun fikrine iştirak ederler. Hanım milletvekilinin teşebbüsü, böylece suya düşer. Sıra mûsikîye gelmiştir. Alâeddin Yavaşca, birkaç eser okuduktan sonra, Menderes’in kalktığını görür ve fenâ hâlde alınarak, “Hiç konserin yarısında kalkılır mı, sevmiyorsan mûsikî, istemeseydin?” diye, geçirir içinden.
Fakat tam o sırada, kulağında, birinin nefesini hisseder ve bir fısıltı: “Sayın doktor, acaba repertuarınızda, “Bu imtidâd-ı cevre kim bahtın şitâbı var” şarkısı var mı?” “Dönüp baktım ki, Adnan Menderes” diyor Alâeddin Yavaşca, meğerse arkadan dolaşmış. “Var efendim” dedim. “Lütfen okur musun, ricâ edeceğim?” dedi.
“Hayhay efendim” dedim. Gitti, yerine oturdu ve bu sefer aynı şarkıyı, yüksek sesle istedi. Düşününüz, bir sanatkârı, istediği şarkının repertuarında bulunmaması ihtimâlini düşünerek, kalabalık önünde küçük düşürmemek için, gelip önce kulağına fısıldıyor.
Varsa isteyecek! Ne büyük incelik! Doğrusu, içimden geçirdiklerimden, utandım”. Adnan Menderes’in söz konusu şarkıyı istemesi, sebepsiz değildir. Akrabasından Dr. Nâzım’a, İstiklal Mahkemesi tarafından, idama mahkum edildikten sonra, mutad olduğu üzere, son arzusu sorulur.
Ünlü ittihatçı der ki: Gidin Paşa’ya söyleyin, “Bu rûzgâr-ı bî-mededin inkılâbı var”. Bu, Adnan Menderes’in, söz konusu toplantıda, Alâeddin Yavaşca’dan istediği uşşak şarkının, dördüncü mısraıdır. Dr. Nâzım’la ilgili idam kararı, Atatürk’e imza için, Marmara Köşkü’nde düzenlenmiş bir balo sırasında götürülür.
Refik Koraltan’ın, Yavaşca’ya anlattığına göre, rengi sararan Atatürk, kalemi elinden atar. İsmet Paşa’nın, “Paşam, zaaf göstermeyin!” ihtarı üzerine, kararı, istemeyerek imzalarken, Dr. Nâzım’ın, son arzusunun ne olduğunu sorar. Söylediklerini aynen naklederler. Bunun üzerine, üzüntülü bir sesle, “Kaldırın bu şarkıyı!” deyiverir. Ve şarkı, repertuardan çıkarılıp, yasaklanır.
Lem’i Atlı‘nın, Uşşak şarkısı üzerindeki yasak, Kalender’de yapılan, o yemekli toplantıya kadar devam edecektir. Menderes, Alâeddin Yavaşca’ya aynı şarkıyı, bir defa daha okuttuktan sonra, “Çok ricâ ederim doktor, bunu bir radyo emisyonunuzda okuyunuz ve okuyacağınız zamanı, bana da bildiriniz!” der.
Yavaşca, Lem’i Atlı’nın bu güzel şarkısını, radyoda, bir öğle yayını için repertuarına aldığını ve Adnan Menderes’e de bildirdiğini anlattı. Yayın biter bitmez, Yavaşca’yı arayan başbakan, heyecanlı bir sesle: “Ağzınıza sağlık aziz doktor” der, “Çok memnun ve mahzuz oldum. Çok ricâ ediyorum, arkadaşlarınıza da eğer kendilerinde yoksa, notalarını veriniz, repertuarlarına alsınlar!”
Lem’i Atlı’nın şarkısı üzerindeki yasak, böylece kalkar kalkmasına, ama “rûzgâr-ı bî-meded”, meş’um bir “inkılâb”la Menderes’i de vurur.
Kaynak : alaeddinyavasca.com – Zaman, Beşir Ayvazoğlu 13 Ekim 1995
Notası
