Hâşim Bey

Hacı Hâşim Bey, 1814 yılında İstanbul’da Fatih’in Sarıgüzel semtinde dünyâya geldi. Babası Seyyid Mehmed Sadık Ağa’dır. Daha on bir yaşında iken Enderûn’un hazine odasına alındı (1825).

O yaşlarda bile mûsikideki yeteneği dikkati çektiği için yetiştirilmesi Dellâl-zâde‘nin sorumluluğuna verildi. Kısa sürede kendini göstererek birkaç arkadaşı ile terfi ettirildi. Ondokuz yaşında Münire Hanımla evlendi ve 1847 yılında hacca gitti. Bu sıralarda sarayda serhanendelik yapıyordu (1861).

Sultan Aziz’in tahta geçişinden önce de Sultan Mecid’in muhasiliğini yapmıştı. 1868 yılında Üsküdar’da Tunusbağı’ndaki evinde öldü ve Karacaahmed Mezarlığı’na defnedildi. Yakın zamanlarda mezarlığın bu bölümünde yol genişletme çalışmaları yapılırken, Hâşim Bey’in mezarı da ortadan kaldırılmıştır.

Olaydan yıllarca sonra Orhan Nasuhioğlu ile Halil Can tarafından mezartaşı bulunmuş, şair Nedim’in mezarı civarına dikilecekken ikinci bir düzenleme sırasında buldozerle parçalanmış küçük bir parçası kalmıştır.

Taşı üzerinde fes ve püskül, fesin altında da “Bektaşi Tacı” olduğu bildirilen kitâbede şunlar yazılı imiş: “Tarikat-ı âliye-i nâzenin fukarasından hâce-i mûsiki, sazendegân-ı hassa’dan merhum ve mağfûr Tealâ Fâtiha” sene 1285″ İlk eşinden boşanan Hâşim Bey, sonradan Huricihan ile ve onun ölümünden sonra da Zehra Hanım’la evlendi. Üç anneden beş çocuğu dünyâya geldi. Kardeşi Hacı Besim Bey de mûsiki ile uğraşmıştır. Mûsiki sanatında ilk hocası Dellâl-zâde İsmail Efendi’dir. O yıllarda Enderûn’da hoca olan Dede Efendi‘den yararlandı.

“Dellâl-zâde, Hâşim Bey’le devamlı bir surette meşgul olmuş ve kendisini (aled-devam beste ve semai meşk ederek) çavuş mülâzımı yapmıştır. Fakat günün birinde Hâşim Bey’i Dellâl-zâde’den ayırmışlar, çuhadarlardan Şarkıcı Şakir Ağa’nın yanına vermişlerdi.

Dellâl-zâde’nin buna çok canı sıkılmış ve “Bundan sonra saray’da durmak benim için değil” diyerek (kararı firara tebdil) ederek Enderûn’dan uzaklaşmıştır. Önce Beşiktaş Mevlevihânesi şeyhi Nazif Dede’ye intisab ederek Mevlevi, sonra da Bahariye Bektaşi tekkesi şeyhi Hâfız Baba’ya devam ederek Bektaşi oldu.

Hâşim Bey, mûsikimizin bilimsel yönü ile de uğraşarak “Hâşim Bey Mecmuası” adı ile bilinen bir eser yazmıştır. Eski edvâr kitapları biçiminde yazılan bu eserdeki bilgiler, mûsikimize bir yenilik getirmediği gibi, bir takım yüzeysel bilgileri ihtiva eder.

Eserini yazarken Abdülbâki Nâsır Dede’nin Tedkik ü Tahkik’inden yararlanmıştır. Kitapta Neveser makâmının Dede Efendi tarafından tertip edildiğine dâir kayıt vardır.

Bir icrakâr olarak çok kuvvetli bir hanendeydi. Geleneksel okuyuş uslûbumuzun bütün inceliklerini bilirdi. Aynı zamanda bildiği eserlerin çokluğu ile ünlüydü. Çok değerli öğrenciler yetiştirerek bu bilgileri onlara da öğretti. Bunlar arasından her biri bir değer olan Hacı Ârif Bey, Hacı Fâik Bey, Bolenek Nuri Bey, Ekmekçi Bağdasar Neyzen Salim Bey sayılabilir.

Dini ve dindışı mûsiki bestekârıdır. Çok Bektaşi nefes bestelemesine rağmen adını kullanmadığı için, elde mevcut eserlerinin hangilerinin Hâşim Bey’e ait olduğu bilinmiyor. Âyin bestekârlığında Mevlevi geleneklerinin dışına çıkarak, Şeyh Hasan Nazif Dede’nin bir şiirine sûzinâk ve şehnâz makâmından bestelediği iki âyin Beşiktaş Mevlevihanesinde okundu.

Bunu işiten Konya Çelebisi hem âyinin okunmasını yasakladı, hem de Hasan Nazif Dede’yi azarladı. Bu âyinler Hâşim Bey tarafından sonradan Mevlanâ’nın şiirlerine uygulanmıştır. Şehnaz makâmından bestelediği âyin ise tamamen unutulmuştur. Hâşim Bey’in elimizde âyin, beste, ağır ve yürük semai, köçekçe ve şarkı olarak yetimiş üç parça eseri bulunuyor.

Hiç şüphesiz çoğu da unutulmuştur. Çağdaşı olan bestekârlar gibi o da şiirle uğraşmış, halk ağzına ve halk zevkine yakın şiirler söylemiştir. Eliaçık, son derece müsrif olan Hâşim Bey, saraydan ayrıldıktan sonra maddi sıkıntılar içinde yaşadı. O da bütün gerçek sanatkârlar gibi geçimini güçlükle sağladı.

Günlük ekmek ihtiyacına karşılık olmak üzere Ekmekçi Bağdasar’a ders verdiği, öğrencilerine yüksek sesle okumamalarını, alacaklılarının duyabileceğinden endişe ettiğini söylediği ileri sürülür. Yine söylentilere göre bahçe işlerini sever, çiçek yetiştirir, derse başlamadan önce öğrencilerini bahçesinde çalıştırırmış.
Kaynak: eksd.org.tr

Bir yanıt yazın