
Türk sanat müziği bestekârımız Sâdettin Kaynak; hayâtı, besteleri, sitemde bulunan şarkılarının ve diğer eserlerinin bütün bilgileri, sözleri, notaları ve video yorumları.
İçindekiler
Hayâtı
Hoş Sadâ “Son Asır Türk Mûsikîşinasları” yazarı, İbnülemin Mahmut Kemâl İnal, kitabında, Sâdettin Kaynak‘ın özgeçmişini, sanatçının göndermiş olduğu mektubu aynen koyarak, yayınlamıştır.
Hâfız Hacı Sâdettin Kaynak, Fâtih Câmii Müderrislerinden, Ali Alâüddin Efendi’nin oğludur. Taşkasap semtinde, Lütfipaşa Mahallesinde doğmuştur. İbnülemin, doğum tarihini 1885 olarak vermiştir. Mustafa Rona ve Yılmaz Öztuna, doğum tarihini 1895 olarak belirtmişlerdir. 12 Ekim 1950 tarihli, Resimli Radyo Dünyâsı dergisinin, 17 nci sayısında ki bir söyleşide, doğum tarihini “Çapa’da, Lütfüpaşa’da, 311 tarihinde (1893) dünyâya gelmişim.” diye açıklar.
Aynı söyleşide, anne ve babasının, Karadeniz kökenli olduklarını da belirtir. Sanatçının ölümünden, 12 gün sonra yayınlanan, 16 Şubat 1961 tarihli, Hayât Mecmuası’nda, Orhan Tahsin, Sâdettin Kaynak’ın vasiyetini açıklar.
16 aralık 1958 günü hazırlanan vasiyetin, son bölümünde şunlar yazılıdır: “Peygamber, 63 sene yaşadı. Ben de 63 yaşındayım. Allah’dan diliyorum ki bu sene öleyim. Tamam altı yıl oldu, felç geleli. Bu senenin sonunda altı sene dolacak.” Sâdettin Kaynak, bu belgenin hazırlanışından 3 yıl sonra ölmüştür. Kendi beyânındaki iki yıllık fark, (311 – 1893) büyük bir olasılıkla, Hicri takvimin, Miladi takvime, hatâlı çevrilmesinden doğmaktadır.
Sesinin güzelliği ve müziğe olan yakınlığı, küçük yaşlarda dikkati çekmiş, Hâfız Melek Efendi’den, dini müzik, ilahiler öğrenmiş, Darüşşafaka muallimlerinden, Kâzım Uz‘dan ve Kasımpaşa Küçükpiyalê Câmii imamı, Hâfız Cemâl Efendi’den ve Neyzen Emin Dede’den (Yazıcı) faydalanmıştır.
Aldığı yoğun dini eğitim sonunda, Hâfız olmuş ve İstanbul Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi’ni bitirmiştir. Sultanselim ve Sultanahmet Câmii başimamlığı ve hatipliği de yapan besteci, yaşamını, İbnülemin’e yazmış olduğu mektupta, şöyle anlatmaktadır:
“Hâfız Melek Efendi, beni tatmin etmiyordu. Kasımpaşa’da Küçükpiyale Câmii imamı olan, Hâfız Cemâl Efendi’ye devama başladım.
Bu zattan da, müteaddit (çeşitli) duraklar, ilahiler ve dört beş fasıl, meşk ettim. İlk geçtiği eser, Tab’i Mustafa Efendi‘ nin, Beyati Semaisi, “Çıkmaz deruni dilden efendim mehabbetin” dir.
Bu zat da, beni tatmin etmemeğe başladı. Zekai Dede‘nin çıraklarından, Darüşşafaka’lı, Kazım Bey’e intisap ettim ve bu zatla, çok nadide eserler meşk ettim. İlk meşk ettiğim eser, sâbâ kâr-ı natıkıdır.
O esnâda, Sultanselim başimamlığına tâyin olundum. Artık hocalara devamın, güç olacağına kanaat getirerek, kendi kendime notayı öğrenmeye başladım.
Evvela, bildiğim eserlerin üzerinden, notasını okumaya çalıştım, müteakiben (sonradan) bilmediğim eserlerin notasını çözmeye, daha sonraları da, bestelediğim eserlerin notasını yazmaya başladım.
1926 tarihinde, Berlin’e gittim. Yolda, avukat Ali Şevket namında bir zata rastladım. Bana, kendisine âit olan, “Hicran-ı elem sinei pürhunumu dağlar” mısraiyle başlayan güfteyi verdi.
Bunu, aynı yolculuk sırasında, Hüzzam makâmında besteledim. Pathe, Columbia, Odeon firmalarına, plak doldurdum. Balkan Muharebesi sıralarında Darülfünun Ulûm-i Şer’iyye şubesine, bilimtihat (sınavla) girdim. Mektebi ikmâl etmeden (bitirmeden) askere gittim. Diyarbakır’a ihtiyat zâbiti (yedek subay) olarak gönderildim.
Mardin’de, Diyarıbakır’da, Mamuretülaziz Elazığ’da ve Harput’da bulundum. Buralarda, halk müziğini esas kaynaklarından tetkik ettim. Müteaddit vesilelerle (çeşitli nedenlerden dolayı) Milano’ya, Viyana’ya ve Paris’e seyahatler ettim. Buralarda da, Garp (Batı) müziğiyle yakından temas ettim. Paris’te konser verdim (1930).
İstanbul’a döndükten sonra, film müziği bestelemeye heves ettim. Mısır’dan getirilen, 85 adet filmin, müziğini yaptım. Her filmde, 10 ila 20 tane eser mevcut idi. 5 sene müddetle, İpekçi Kardeşler film şirketine bağlı kaldım. Bu esnâda, yerli filmler için de eserler besteledim.
Yerli filmlerden, “Allahın Cenneti”nde, Arap filmlerinden, “Leyla İle Mecnun”da, film sahasında ilk bestelerimi verdim. Bu esnâda, rahmetli Atatürk beni çağırttı. Bir Kur’anı kerim verdi. İmzasını koydu. Kur’anı Kerimde, muharebeye müteallik (savaşa dair) ayetlerin, tercümelerini tesbit ederek, ordu kumandanlarına, bir nutuk vermemi emretti. Hazırlandım.

Atatürk’ün karşısında, Ordu kumandanlarının hazır bulunduğu bir mecliste, bu emri yerine getirdim. Atatürk “Yahu, Kur’anda neler varmış da bizim haberimiz yok” dedi. Müteaddit defalar birçok vesilelerle, Atatürk’ün huzuruna kabul olundum.
Feridun Fâzıl Tülbentçi’nin yaptığı, “Yavuz Sultan Selim Ağlıyor” filminin bestesi esnâsında, nezf-i dimağiye duçar olarak (beyin kanaması geçirip) felç oldum. 2 sene evvel, 1953 tarihinde, Sultanahmet Câmiine ikinci imam tâyin olunmuştum.
Hâfız Sâdettin Kaynak, uzun süren hastalığı sonunda, 3 Şubat 1961 günü, vefât etmiş ve vasiyeti üzerine Merkezefendi mezarlığına gömülmüştür.
Vasiyetinin son bölümü
“Bu evde benim bir pardesüm, iki kat elbisem, bir bavulum, bir radyom, bir buzdolabım var. Bunları Gülfiye’ye (eşi) bırakıyorum. Benim evimde birikmiş param yoktur. Emri hak vaki olduğu zaman, Sıraserviler’de ki apartmanımın 1, 3 ve 9 numaralı dairelerinden kiralar alınıp, cenazemin teçhiz ve tekfinine (kefenleme işlemi) sarf edilsin.
Cenaze namazım, Nuruosmaniye Câmii Şerifinde kılınsın. Merkezefendi’de kabrim hazırdır. Kabir taşımı Gülfiye yaptırır. Yazılacak şey şudur: Sultanselim Câmii Şerifi baş imamı, Sultanahmet Câmii Şerifi ikinci imamı ve hâtibi meşhur bestekâr Hacı Hâfız Sâdettin Kaynak’ın ruhuna fâtiha.”
Not: Bu yazının taslaklarını okuyan Muammer Karabey, sayfanın arkasına şöyle bir not koymuş. Aynen yayınlıyorum. C. Ünlü
“Dostum Ayhan Atakan merhum, bu apartmanda Hâfız Sadettin Bey’in kiracısı imiş. Ondan öğrendiğime göre Hâfız Sâdettin Kaynak, bu binayı varlık vergisi sırasında, zor duruma düşen Rum asıllı bir şahıstan satın almış. Eski sâhibini kiracı olarak kabul etmiş ve ölünceye kadar da kirâ almamış. M. K.“
Kaynak: biyografi.net