Divan formu nedir?

Âşık edebiyatının bu şiir türüne, Divân edebiyatının murabba ve şarkı gibi şiir şekillerinin karşılığıdır denebilir. Divânlar, aruzun en gür sesli vezni olan ve “divân vezni” adı verilen (fâ’ilâtün – fâ’ilâtün – fâ’ilâtûn – fâ’ilün) kalıbı ile söylenir.

Önce halk şiirinden divân şiirine, sonra divân şiirinden yeniden halk şiirine yansımıştır. Genellikle âşık şairler tarafından kafiye ve biçim açısından gazel şeklinde söylenmiştir.

Muhammes’e, müseddes’e ve şarkıya benzeyen şekilleri olduğu gibi, müstezadlara benzetilerek (fâ’ilâtün – fâ’ilâtün) kalıbına göre düzenlenmiş “ziyade”li ve “ayak”lı divânlar da vardır. En yaygın şekli murabba gibi olanlarıdır.

Türk mûsikîsi yönünden, kendine özgü bir beste şeklidir. Özentisiz, şarkı formuna benzeyen, biraz halk mûsikîsindeki uzun havaları hatırlatan bölümleri bulunan, bazıları olağanüstü güzellikte bestelerdir.

Bununla birlikte daha sade, kısa, her mısraı aynı melodik cümlelerle söylenen divânlar da vardır.

Tanınmış büyük bestekârlarımızın zaman zaman başvurduğu bir beste türüdür. Bunlardan sözleri Bayburtlu Zihnî’ye, bestesi Nevres Paşa‘ya ait olan şehnaz makâmındaki ünlü divân, klâsik divân formuna tamamen uygunluk gösterir.

Sözleri Rızâ Tevfik Bölükbaşı‘ya ait oları Suphi Ziya Özbekkan‘ın hicaz divânı değişik bir komposizyon tekniği taşımakla birlikte, bu formun gereklerine uygunluk gösteren değerli bir örnektir. Elimizde bulunan divânların en güzeli, sözleri şair Dertli’ye ait olan, bestekârı bilinmeyen muhayyer makâmındaki anonim bestedir.

Divânlar genellikle hicaz, muhayyer, gerdaniye ve şehnaz gibi makamlardan; nim sofyan, sofyan, daha az olarak da, düyek usûlü ile bestelenmişlerdir.

Beste tekniği ise şöyledir; Esere önce bir sazpayı ile girilir. Bunu şiirin ilk mısraı izler. Bu kompozisyon her bendden sonra tekrarlar. Daha sonra resitatif (ritimsiz) okunan bölümler gelir.

Divânların beste tekniğini, klâsik mûsikîmizin kurallarına göre değerlendirmemek gerekir. Âşık mûsikîsi eserleri daha çok halk mûsikîsi ifadesi taşıdığı için, kesin bir denge unsuru aramak doğru değildir.

Nitekim daha sonra bestelenmiş ve bestekârı bilinen divânlar arasında bu açıdan çok fark vardır. Adını bilmediğimiz bu sanatkârlar, sanatın hür ilhamları içinde rahatça hereket ederek içlerinden geldiği gibi, bu dar kalıpların arasına sıkışmadan söylemek istediklerini kolayca söylemişlerdir.

Böyle olmakla birlikte, yine de aranağmelerle sözlü bölümleri teşkil eden her beytin mısraları arasında bir denge unsuru, bilinçli bir kompozisyon düşüncesinin izleri vardır.
Kaynak: guzelsanatlar.gov.tr

Bir yanıt yazın