Zekâi Dede Efendi, klâsik Türk mûsikîsi’nin son büyük bestekârıdır. İstanbul Eyüb’de Cedîd Ali Paşa mahallesindeki, imâmı babası olan Cedîd Ali Paşa Mescidi’nin yanındaki evde doğdu. Sonradan Zekâi Dede Efendi ile oğlu Ahmet Irsoy da Kânûnî’nin vezîr-i âzamı Semiz Ali Paşa’nın bu mescidinde aynı görevi ifa etmişlerdir.
Babası Hâfız Süleyman, aynı zamanda hat hocası ve tanınmış bir hattattır. 1863 yılına doğru Zekâi Dede Efendi 38 yaşlarında iken ölmüştür.
Zekâi Dede’nin annesi Hacı Hasan’ın kızı olan Ziynetî Hanım ise, 1859 yılında ölmüştür. Zekâi Dede ailenin tek çocuğudur. 1865 yılından evvel Fatma Hanım ile evlenmiştir.
Zekâi Dede, amcasının hoca, babasının hat hocası olduğu Lâ’lî-zâde Abdülbaki Efendi ilkokulunu bitirdi. Sonra babasından hat, amcasından Kur’ân öğrenmeye devam etti. 1843 yılının Ağustos ayında 18 yaşını bitirdiği zaman hâfız oldu ve babasından da hat icâzet-nâmesi aldı.
Daha sonra, Eyüb iskelesi civarındaki yalısında oturan, Balıklı Hoca Ali’ye devâm ederek, medrese dersleri gördü. Aynı yıllarda gene Eyüb’te oturan Eyyubî Mehmed Bey’den mûsıkîye başladı. Meşhur bestekâr ve hattat Kazasker Mustafa İzzet‘e devâm ederek sülüs ve nesih yazıları öğrendi.
İzzet Efendi’ye bir yıl devâm etti ki, bu sırada müzisyen olarak şöhreti yayılmaya başlamış ve iyi sesli bir okuyucu idi. Mehmed Bey’e bir yıl devâm ettikten sonra ilâhi ve şarkılar bestelemeye başladı. Mehmed Bey, bir yıl ders verdikten sonra Zekâi’yi, diğer talebesi Hamdi Efendi ile beraber, Dede Efendi‘nin konağına götürerek, büyük üstâda takdim etti.
Dede’nin arzusu üzerine, haftada bir gün tek başına, bir gün de hocası Mehmed Bey ile beraber İsmail Dede’ye devam ederek meşke başladı. Dede’nin Zekâi Efendi’ye meşk ettiği ilk eser Zaharya‘nın Segâh bestesi, ikincisi, kendi Hicaz Nakış Beste‘si, üçüncüsü de gene kendisinin Nühüft Şarkısı’dır.
Hâfız Zekâi, Büyük Dede Efendi’ye, 1844 yılının Temmuz ayından Mısır’a gittiği 1845 yılının Mayıs ayına kadar 10 ay devâm etmiş ve takrîben 88 gün meşk etmiştir. Dede’nin konağında (Dede’nin en değerli talebesi olan) Dellâl-zâde ile de tanışarak, ondan da faydalanmıştır. Dede’den meşki sırasında Hâfız Zekâi Efendi, 19 – 20 yaşlarındadır.
İsmail Dede, Zekâi Efendi’nin meşki bırakıp Mısır’a gitmesinden bir buçuk yıl sonra öldüğü için , Hamdi Efendi ile Zekâi Efendi, Büyük Dede’nin son talebesidirler. Gene Dede’nin talebesi ve Zekâi Efendi’nin Hocası olan Eyyubi Mehmed Bey ise, Zekâi Efendi’den 21 yaş büyüktür ve 1850 yılında ölmüştür.
Zekâi Dede, zamanımıza gelen klâsik söz eserlerinin en büyük kısmının başlıca kaynağı olduğu için, bu münasebetleri ve halkayı net olarak bilmek lâzımdır. 1845 başlarında bir gün, Mehmed Bey, Sûz-i Dil‘den bestelediği I. Ve II. Besteler’i Dede’ye takdim edince, İsmail Dede, bu faslın Ağır Semaî‘sinin Zekâi Efendi, Yürük Semaî‘sinin de Hamdi Efendi tarafından bestelenmesini istemiş, öyle yapılmıştır. Bu, Zekâi Dede Efendi’nin büyük formdaki ilk eseridir.
1845 ortalarında 20 yaşındaki Zekâi Dede Efendi, Prens Mustafa Fâzıl Paşa ile tanışır. Zekâi Efendi’nin delikanlı yaşında olgunluğunu çok beğenen Prens, ona sarayının mûsıkî muallimliğini teklif eder. Kâbul eden Hâfız Zekâi Efendi, prensin sarayında bir daire edinir, az sonra da onunla beraber Mısır’a gider.
Nazarî olarak bildiği Arapçasını Mısır’da pratik olarak da ilerletir ve bu suretle Zekâi Efendi, Dede Efendi gibi Dellâl-zâde gibi , Mehmed Bey gibi üstadlardan mahrum olmuştur. Mısır’da dinî ve dindışı mahalli mûsıkîyi incelemiş ve Arapça güfteli “Şugl” denen ilâhilerinin çoğunu Mısır’da bestelemiştir.
Mustafa Fâzıl Paşa, 2 Aralık 1875 tarihinde , Sultan Abdülazîz Han’ın (1861 – 1876) son saltanat yılı içinde 46 yaşında ölmüştür. Zekâi Efendi, Paşa’dan sonra 22 yıl yaşamış ve bu müddet içinde Mustafa Paşa’nın efsânevi cömertliğini ve lutuflarının her vesileyle minnetle anmıştır.
Zekâi Efendi, Mısır’da iken Şeyh Şihâb’dan meşk eder. Zekâi Efendi, 1868 yılında Mevlevi olur (43 yaşında). Bu suretle, üstâdı Büyük Dede’nin yoluna genç bir yaşta girer. Yenikapı dergâhı şeyhi Osman Salâhaddin Dede’ye kapılandı ki, bu zât, Mustafa Fazıl Paşa’nın dostu ve V. Murad taraftarıdır.
Pazartesi ve Perşembe günleri -Dede’nin de Dergâhı olan- Yenikapı’ya devâm ederek, mukâbele sırasında âyîn okudu. 1883 yılındae Dârüşşafaka mûsıkî muallimi oldu ve ölümüne kadar 14 yıl Dârüşşafaka’ya devam ederek bir nesile Türk Mûsıkîsi sevgisi verdi.
1884 yılının Aralık ayında Arif Dede’nin ölümüyle, Eyüb Mevlevihanesi kudümzen başılığı boşaldı. Dergâhın şeyhi ney virtüozu Hüseyin Fahreddin Dede, Zekâi Efendi’nin talebesiydi. Hocasına, kudümzen başılığı teklif etti. Zekâi Efendi kabûl etti ve kendisine “Dede” ünvanı verildi. Bu suretle Zekâi Efendi, 60 yaşında Zekâi Dede oldu.
Kudümzenbaşılığı ölümüne kadar 13 yıl devâm ettirdi. 60 yaşına kadar “Hâfız Zekâi Efendi”, hayâtının son 12 yılında ise “Zekâi Dede” olan bu ikinci şekilde tarihe geçen bestekârımız, büyük bir cemaatle Kâşgarî Dergâhı civarına gömülmüştür.
Zekâi Dede’nin ilk büyük formlu eseri Sûz-i Dil’den olduğu gibi, ilk âyin’i de bu makamdandır. Mustafa Fâzıl Paşa’nın isteği üzerine bestelenmiş, ona ithâf edilmiştir. 1870 yılında birkaç günde bestelenen bu âyin, Zekâi Dede Efendi o tarihte Mevlevi olmadığı için ancak 1891 yılında Bahariye Dergâhında ilk mukaabelesi resmen yapılmıştır.
Oğlu Ahmed Irsoy, babasının 5 âyin, 100 kadar Kâr, Beste ve Semaî, 400 küsur İlâhi, Şugl, Şarkı ve Marş bestelediğini söylemiştir. 5 âyin ile 95 Kâr, Beste ve Semaî elimizde olmasına rağmen, küçük formla bestelediklerinin yalnız 163’ü günümüze gelebilmiştir.
Zira Zekâi Dede, bir çok ilâhi ve şarkısını büyük eserleri gibi meşke değer bulmamış ve nota da bilmediği için unutulup gitmiştir. Son 4 âyin’ini bir yıl içinde bestelemiştir. (1884 yılının Aralık ayından 1885 yılının Aralık ayana kadar). Bu Zekâi Efendi’nin Dede’liğinin ve kudümzen başılığının ilk yılıdır. O ateşle bir yılda 4 âyin bestelemiştir ki, ilk âyin’inden 15 yıl sonradır.
2 âyin olan Mâye’nin ilk mukaabelesi Yenikapı’da yapılmış, ertesi hafta Bahariye Dergâhı’nda tekrarlanmıştır. Bir çok bestesini güftesine bir göz attıktan sonra irticâlen bestelediği bilinmektedir. 80 fasıldan 2. 000 kadar parça Beste, Durak, İlâhi, bir çok şarkı ve 30 âyin-i şerif ezberinde idi. Mûsıkî öğretmekteki kudreti fevkalâde yüksekti.
Hamparsum notasını hayâtının son yıllarında talebesi Dr. Suphi Ezgi‘den öğrenmiştir ki, Suphi Bey’e öğreten de arkadaşı Raûf Yektâ‘dır. Suphi Ezgi, son 8 yılında (1889 – 1897) kendisinden meşk etmiştir. Biraz ney de üfleyen Zekâi Dede Efendi; faziletli, nazik, kanaatkâr, terbiyeli bir insandı.
Hayâtının sonlarında batı notası da öğrenmekle beraber, gerek bu notayı, gerek Hamparsum’u hiç kullanmamıştır. XVI. asırdan sonra yavaş yavaş unutulan Türk Mûsıkîsi bilgisini yeniden ve modern anlayışla kurmakta safha safha çalışan şeyh Hüseyin Fahreddin Dede, Ahmed Avni Konuk, bilhassa Raûf Yektâ Bey’le Dr. Suphi Ezgi, Zekâi Dede Efendi’nin talebesidirler.
Klâsik tepertuarı, zamanımıza aktarmakta da en büyük hisse onundur. Bu bakımlardan da Zekâi Dede Efendi’nin Türk Mûsıkîsi tarihinde ehemmiyeti vardır. 177 parça dindışı eserinin notası, 3 cild halinde oğlu Ahmed Irsoy ile talebesi Dr. Suphi Ezgi tarafından İstanbul Konservatuarı yayınları arasında basılmıştır. 5 Mevlevi âyini ile bazı dinî parçaları da gene bu iki zât ile Raûf Yektâ ile Ali Rıfat Çağatay tarafından yayınlanmıştır.
Bayatî-Bûselik terkîbini, ilk defa bestekârımız kullanmıştır. Kürdî ve Bûselik‘le biten mürekkep makamları da seven Zekâi Dede Efendi’nin, bazı parçaları tamamen didaktik mahiyettedir. Buna rağmen, klâsik Türk mûsıkîsi’nin rûhunu çok iyi kavramış, duymuş ve duyurmuştur. Hatta Klâsik ekolün son büyük bestekârı olarak kabûl edilebilir.
Eserleri içinde Hisâr-Bûselik, Şehnâz-Bûselik, Hicazkâr fasılları, Ferahnâk Beste ve Semaî, Acem-Aşîrân Beste, Sûz-i Dil Semaî, Mevlevî Ayinleri‘ni sayabiliriz.
Hazırlayan: Tâhir Aydoğdu